menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Öngörebilmek...

18 1
10.03.2025

Bugün yaşadığımız, tam anlamıyla adını da koyamadığımız küresel karmaşa dönemine adım adım geldik. Tepedeki çığ tehlikesi aslında görünürdü ancak uyarılar her zamanki gibi işe yaramadı. Ülkemizde, yanı başımızda olan gelişmeleri doğru okumak için yeniden kurulmaya çalışılan “küresel düzen” sarsıntılarının nereye doğru evrileceğini iyi hesaplamak gerekiyor.

Trump yönetiminin, bildik ABD kurumsal yapısındaki radikal değişiklik adımlarından, Transatlantik ilişkilerindeki kırılmalara, teknoloji devlerinin yeni dünya düzeninde iktidara oynamasına dek her yerde öngörülemezlik söylemi karşımızda.

Washington, II. Dünya Savaşı sonrası küresel hegemonyası için “demokrasi” vitrini altında yürüttüğü “yumuşak güç” imajını değiştiriyor. Trump, ABD’nin diplomatik söylemlerinin arkasındaki gerçek yüzünü artık filtresiz ortaya seriyor. Ukrayna’ya açıkça “Nadir elementlerini vermezsen destek yok” demesi de bunun bir örneği.

Dünya değişiyor ama değişmeyen nedir derseniz, emperyalist bakış açısı... Son dönemde Ukrayna, Filistin ve Suriye’deki gelişmeler akıllara dünya savaşları sırasında ve sonrasında yapılan kirli paylaşım pazarlıklarının tekrarı hissi veriyor.

Süreç, Türkiye açısından da çok kritik. Kaos fırtınasından sağlam çıkmak için içeride de güçlü olmak şart. Aslında ülkenin kurucu ilkeleri bunun için formülü vermiş, başka yerde aramaya gerek yok. Anayasanın değiştirilemez ilk üç maddesine bakarsak özetle ne diyor: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru,........

© Cumhuriyet