menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sen beni dönüştür

41 27
28.03.2025

Sen beni dönüştür, ben de seni. Aynı dili konuşalım demek isterdim.

Ama izin vermiyor dilin bakışsızlığı. Zamanın inceldiği bir yerde duralayınca örselenen yanınıza bakıyorsunuz en çok. Toplumun sıkışıp kaldığı yerden çıkma ışıltısını yansıtan günlere tanık olmak, fluluğu kaldırıyor bir anda, görüşünüz netleşiyor.

İşte tam da o zaman karanlık zamanların aydınlığı muştulayan enerjisi, yepyeni bir dil yaratıyor. İçinde geleceğe dair umudu taşıyor.

Uzunca bir süre önce yazdığım bir yazıya uzanıyor ellerim, duygularımı süzerek yeniden okuyorum onu:

Sular çekiliyor. Görünmez oluyor ufuk. Gözüm görse diyorum yavaş yavaş...

Bulutlandı hava, can esrimeleri yitti. Umudu kestik topraktan da. Şifahane kitaplarda bir sözcük şimdi. Taşlar unuttu dilini. Denizin tuzuna kaldık, kuşların diline. Suyun kokusuna geldi ebabil kuşları. Zümrüdüanka yitirdi göğünü. Zehir kusan yele dönüştü bakışlar. Dokunmak nafile! Herkes bir alev, bir ateş!

Gün döndü biliyorum. Sokakların ışığı karardı. Yeni bir dil yaratmak için bütün bu hengâme. Doğu’su Batı’sı yok içimizdeki savaşın. Sağı solu yok.

Diyordu ya, insanın şu ölümcül kimliğinden bahseden Amin Maalouf:

“Hepimiz köklerimizin dayandığı topraklara hiç benzemeyen bir evrende yaşamaya zorlanıyoruz; hepimiz başka diller, başka ağızlar, başka işaretler öğrenmek zorundayız, hepimiz çocukluğumuzdan beri hayal ettiğimiz biçimiyle kimliğimizin tehdit altında olduğu izlenimine kapılıyoruz.” (*)

İşte öylesine kangrene dönmüş düzen, yalnızca kendi dilini konuşuyor, ağrıtıyor zamanımızı.

Hadi, düş yola şimdi; ayır ayırabilirsen bir gözünü ötekinden. İkisi de birbirine her zaman........

© Cumhuriyet