Kötülüğü nerede aramalı?
“ ...iyilik söylemiyle uğraşmak istemeyen bir toplumda, kötülükten söz etme olanağının kalmadığı bir toplumda, kötülük yakamızı bırakmayan bütün viral ve terörist biçimlere bürünür.”
Jean Baudrillard
“Narin cinayeti” gerçekliğimizin bambaşka yönlerini ortaya çıkardı demeliyim.
Günlerdin bu “olay”ı medyadan okuyup izlerken Heinrich Böll’ün Katharina Bulum’un Çiğnenen Onuru1 romanını hatırladım ister istemez. İnsanı insan yapan değerlerin nasıl çürüdüğü, vicdan duygusunu yitiren bir toplumun nereye sürüklendiğini anlatıyordu bize Böll.
Bu konuda son haberleri izlemeden önce, Aslı Erdoğan’ın bir televizyon programındaki konuşmasını dinliyordum. Onun “ötekileş(tir)me”, “linç” üzerine söylediklerini not etmiştim. Kendi başına gelenlerin öyküsünü hatırlayarak yazmak istiyordum. Ama “Narin olayı”nın 30 gün sonra geldiği yeri görünce, buna dair, defterimdeki notların adeta bir roman taslağını andırması, beni bu konuda düşünmeye, hatta yazmaya yöneltti.
Tasarlanarak işlenmiş bir “çocuk cinayeti”nin ardındaki “giz”in kamuoyunu bu denli ilgilendirmesini yorumlamak yerine; işlenen suçun, gizlenen “sır”rın, yapılan kötülüğün neden/niçinleri üzerinde durmak istiyorum.
Burada, yazılıp konuşulanlara baktığımızda; “suç”un neden işlendiğinden çok, cinayeti kimin işlediği hep ön planda tutularak adeta kamuoyuna bir tür “dizi” izletme aşısı yapılmakta.
Konunun muhatabı adli ve yargının neredeyse işlevini üstlenen bir “medya güruhu” bir dizi senaryo yazarak cinayeti........
© Cumhuriyet
visit website