menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kendi ‘kör kuyu’larımız

23 1
14.01.2025

“Kardeşi olmalı insanın” adını verdiğim bir deneme yazıyordum geçenlerde. Nedense duraksamıştım bir yerinde. Beni o eşikte tutan neydi diye kendime sorduğumda, yanıtını bilsem de; üzerinde durmamış, yazmayı ötelemiştim.

Beş kardeştik. Beş apayrı dünya idik.

Geldiğimiz yerde ayrıştığımız şeyler, buluştuklarımızdan fazlaydı.

Bunun bana gösterdiği tek bir gerçeklik vardı: Aile olmak ya da olamamak. Yalnızca bize özgü bir “sorun” da değildi bu.

Türkiye’nin Osmanlı’dan devraldığı “toprak sorunu” ile birlikte “aile sorunu” da hayatımızın her alanında kendini gösteren bir olgu olmuştu.

Yaşanan en küçük bir sarsıntıda debelenen, adeta yerini yurdunu bulamayan biçareye dönüşme hali.

Çevremde görüp gözlediğim de budur aslında. Yani salt bize özgü bir durum da değildir böylesi çözülme, uzaklaşma.

Gerçek “ilk eğitim” aileden başlıyor.

“Bireyselleşmiş eğitim”den söz eden Prof. Muhammed Şahin, şöyle söylüyordu bir konuşmasında:

“Yasaklarla iyi insan yetiştirme şansı yok. Yasak, bariyer, sınırlama koyarak iyi insan yetişmez. Yasağın olduğu yerlerde gelişim olmaz.” (*)

Kendi “kör kuyu”larımızı görmek için işte bunlara bakmamız gerekiyor.

Unutmayalım ki her şey yalnızca “okul”da öğretilmiyor. Bernard Shaw’ın şu sözünü hatırlarım hep:

“Eğitimime, okul yüzünden uzunca süre ara vermek zorunda kaldım.”

Bugünlerde yeniden gündemleştirilen........

© Cumhuriyet