menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Amsterdam'ın Cici Evleri: Küçük Güzel midir? Dar Ucuz mudur?

19 15
22.11.2025

Amsterdam'ın kanallar boyunca sıralanan ince uzun evleri, suya düşen yansımalarıyla ve birbirine yaslanmış eğik duruşlarıyla şehre masalsı bir güzellik katar. Bu dar cepheli yapıları gören bir ziyaretçi, şehrin geçmişinden konuşan estetik bir ses duyabilir: "Küçük olan güzeldir". Gerçekten de, boyutlarıyla mütevazı bu evler, asalet ve zarafetle su kenarına dizilmiş, adeta şehrin rüzgârlı hikâyelerini fısıldayan birer mısra gibi. Ne var ki bu güzellik, minimalist tasarımın romantik bir sonucundan ibaret değildir. Temelinde balçıklı bir zemin, keskin ticari çıkarlar, kısıtlı arsa, burjuva hırsı ve vergi hesaplarının iç içe geçtiği uzun bir tarih yatar.

Amsterdam ev tasarımının öncelikle fiziksel bir sebebi vardı. Kent bataklık bir zemin üzerine kurulmuştu ve yapılar suya doymuş yumuşak toprağa çökmemek için metrelerce derine çakılan ahşap kazıkların üzerine oturtulmuştu. Yüzyıllar öncesinin ustaları, kalın meşe kazıkları Amstel deltasının balçıklı zeminine çakarak şehri böyle inşa etmişti. Ne var ki ahşap temel kazıkların ömürleri doldukça evlerin bir kısmı yana doğru eğilmeye başladı. Bu yavaş eğilme, Amsterdam'ın kanal boylarındaki yapılarına karakteristik "sarhoş büyücü" silueti verdi. Sanki her biri yaşlanmış hikâyelerin yükünü taşır gibi hafif şaşı bakakalmıştı. Neyse ki, sıkışık dizi halindeki bu evler birbirlerine omuz verircesine dayandıkları için çoğu zaman güvenle ayakta kalıyor, komşu desteğinden mahrum köşe evleri ise daha çok eğilmeye meyilli oluyordu.

Evlerin yalnızca yanlara değil, öne doğru da hafif eğik olduğu dikkati çeker. Bu kasten verilmiş bir eğimdir. Amsterdam'ın geçmişinde evlerin cephelerinin öne doğru meyilli yapılması bir gelenek, hatta bir zorunluluktu. Bu meyilli cephe geleneği, Orta Çağ'daki ahşap evlerin üst katlarını alt katlardan geniş yapma (cumba benzeri) tekniğinden miras kalmıştır. Dar sokaklarda yukarı katlarda fazla alan kazanmak ve yağmur sularını alt kat dükkânına damlatmamak için eskiden evler üste doğru genişlerdi. Amsterdam'da tuğla evlere geçilince bile loncalar bu geleneği sürdürdü. Cepheye verilen bu hafif eğim aynı zamanda ticari eşyanın yukarı katlara çıkarılmasını kolaylaştırırdı. Zira bu evlerin birçoğu konut fonksiyonunun yanında birer depo ve ticarethane işlevi de görüyordu. 19. yüzyıl başlarına kadar, lonca kuralları ve geleneksel imar düzenlemeleri Amsterdam evlerinin öne doğru hafif eğik inşa edilmesini destekliyordu. Napolyon idaresinin Hollanda’da loncaları kaldırmasıyla bu zorunluluk ortadan kalktı, ancak şehir silueti çoktan bu eğik cephelerle özdeşleşmişti.

Amsterdam, merkantilizmin hüküm sürdüğü dönem boyunca uzak diyarlardan gelen malların depolanıp el değiştirdiği önemli bir liman kentiydi. Kanal boyunca yükselen pek çok evin çatısında dışarıya uzanan kancalar ve küçük ahşap çıkmalar bulunması bu yüzdendir. Dar merdivenlerden eşya taşımak neredeyse imkânsız olduğundan hem ev eşyaları hem de ticari mallar sokaktan halatlarla yukarı çekilirdi. Cephelerin öne doğru eğimli tasarlanması da bu işleyişi kolaylaştırır, yüklerin duvarlara ya da pencerelere çarpmadan katlara ulaşmasını sağlardı. Bugün bile geniş pencereler ve eski tip vinç kancaları, taşınma günlerinde hâlâ işe yarayan, bu ticaret geçmişinin sessiz tanıklarıdır.

Elbette bu evlerin şekillenmesinde, doğanın ve pratik ihtiyaçların yanı sıra, insan eliyle belirlenmiş kentsel politikalar da büyük rol oynadı. 17. yüzyıldaki burjuva devrimi sırasında Amsterdam hızla genişliyordu. Ticaretten akan zenginlik şehrin nüfusunu beslerken, kentin burjuva yöneticileri cesur bir imar planı hazırladılar. Şehrin etrafında halkalar halinde inşa edilen üç ana kanal (Herengracht, Keizersgracht, Prinsengracht) boyunca yeni parseller oluşturuldu. Bu parseller olabildiğince küçük tutulmuştu. Böylece maksimum sayıda evin kanala bir kapısı olması hedeflenmişti. Zira 16.–17. yüzyıllarda su yolları, şehrin en önemli ulaşım arterleriydi. Dar cepheli, fakat arkaya doğru derin evler böylece Amsterdam'ın şehir planının özelliklerinden biri haline geldi.

Bu kentsel stratejiyi pekiştiren bir de maliye önlemi vardı ki Amsterdam evlerinin neden ince uzun olduğunu açıklarken en sık anılan sebeplerden biridir: Cephe genişliğine göre alınan vergi. 17. yüzyıldan itibaren ev sahipleri, binalarının kanala bakan cephesi ne kadar genişse, o oranda daha fazla vergi ödüyorlardı. Dolayısıyla cepheyi dar tutmak, vergi faturalarını da düşürmenin kestirme yoluydu. İşte Hollandalıların tasarruflu karakteri bu noktada devreye girdi. Mimarlar, madem öyle, biz de evleri dar ama çok katlı yaparız diyerek çareyi buldular. Sonucunda dar cepheli, fakat içeride derinlemesine büyüyen o göz alıcı ev tipolojisi ortaya çıktı. Singel Kanalı üzerindeki 7 numaralı ev gibi, dünyanın en dar evlerinden bazıları Amsterdam'da yükselmiştir. Bu evler, şehirdeki tüm bu mimari tuhaflıkları rehberlerinden öğrenen........

© Birikim