MHP-CHP İttifakı Mümkün mü?
Cumhur İttifakı dağılabilir mi? MHP, AK Parti’ye alternatif olarak CHP ile ittifak kurabilir mi?
Son günlerde Cumhur İttifakı’nın siyasal temsil açısından küçük ama devlet ve hükümet kararlarının şekillenmesinde etkisi büyük ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli’nin erken seçim çağrısı yapabileceği ihtimali üzerine çokça yazılıp çiziliyor.
Bahçeli’nin bir yandan sert mesajlar verirken öte yandan Ekrem İmamoğlu’nun tutukluğuna ilişkin ‘beraate’ işaret eden açıklamaları, CHP’ye kayyım atanması konusunda kapıları kapatan değerlendirmeleri söz konusu tartışmaları canlı tuttu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun Bahçeli’ye yönelik “ittifak çağrısı” olarak yorumlanabilecek cevapları da söz konusu iddiaların gündemde kalmasını sağladı. Bahçeli son yaptığı açıklamada erken seçime kapıları kapatsa da geçmişteki keskin siyasi virajları dikkate alındığında bu ihtimal bir bütün olarak ortadan kalkmış değil.
Aktörlerin niyetlerini, amaçlarını bilmek, okumak pek mümkün değil. Bu noktada, bağlamı dikkate alarak ortaya çıkan sonuçları değerlendirmek olan biteni daha iyi anlamaya olanak tanıyabilir.
AK Parti-MHP Koalisyonunun Mahiyeti
AK Parti-MHP koalisyonunu tarihsel olarak bağlamsallaştırdığımızda bu işbirliğinin seçim ittifakına indirgenemeyeceği açık. Erdoğan’ı en sert eleştiren Bahçeli’nin 15 Temmuz sonrasında keskin bir viraj alarak Erdoğan’la anlaşması, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişi sağlaması ve Erdoğan’a başkanlık yolunu açması esas olarak devlet krizini aşmayı hedefliyordu. Kökleri 2010 Anayasa referandumuna kadar uzanan devlet krizi 15 Temmuz darbe girişiminde ayyuka çıktı. Aslında 2010 Anayasa referandumu, 2013-2015 Çözüm Süreci, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi, 2017 Anayasa referandumu ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş devlet krizinin yansımaları ya da krizi aşmaya dönük girişimlerin kırılma anları olarak okunabilir.
Son 10 yılda devlet krizinin yansımaları olarak bürokratik ve siyasi alanda büyük dönüşümler yaşandı. 2017 Anayasa referandumunda kanuni bir yüz kazanan yeni ama tamamlanmamış rejimde devlet yeniden merkezileşti ve kuvvetler ayrılığı yürütme lehine dağıldı. Yeniden merkezileşen devlet ayrıca bir dekonsantrasyon süreci yaşadı ve yerellere yayıldı. Ankara artık Hakkari’den Edirne’ye, Kars’tan İzmir’e her yerde.
Öte yandan siyasal alanda üç büyük dönüşüm yaşandı. Seküler milliyetçilik güçlendi. Siyasal İslamcılık büyük oranda tasfiye oldu, devlet açısından bir tehlike olmaktan çıktı ve kalan unsurları devlete entegre oldu. Kürt yurtseverliği dikkate değer düzeyde güç kaybetti, bununla birlikte sınır-ötesinde meydana gelen değişimler tutunmasına olanak sağladı.
Seküler milliyetçiliğin toplumsal tabanı önemli oranda genişledi. 19 Mart krizinde de tekrar görüldüğü üzere normatif düzlemde gücü arttı. Toplumsal alanın ve normatif düzlemin yanı sıra bürokrasi içerisindeki gücü arttı. Nitekim, milliyetçi aktörler 15 Temmuz’dan bu yana Türk siyasetinin sınırlarını belirlemeye devam ediyorlar. Bu sınırlar hem hükümetin hem de muhalefetin oyun alanını belirliyor. Bu durum bugün de büyük oranda devam ediyor.
Siyasal İslamcılık kurumsal alanda büyük oranda tasfiye edildi. Siyasal İslamcılığın ana taşıyıcı aktörlerinden biri olan ve en fazla insani ve kurumsal altyapıya sahip olan Gülenist örgüt büyük oranda tasfiye edildi. Siyasal İslamcılığın bir diğer taşıyıcı örgütü Millî Görüş Hareketi’nin yenilikçi kanadı AK Parti, teşkilat olarak........
© Birikim
