menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Feroz Ahmad’ın Ardından

11 0
23.02.2025

İngilizce obituary kelimesinin Türkçede tam bir karşılığı yok. Sözlükte ölüm ilanı olarak geçerken, akademik çevrelerde zaman zaman nekroloji olarak kullanıldığını görmek mümkün. Kişinin ölüm haberiyle başlayan bir tür biyografi de diyebiliriz. Sırasıyla öğrencisi, meslektaşı ve arkadaşı olma şansına eriştiğim Feroz Ahmad için bir gün böyle bir yazı yazmak aklımın uzak köşesinde tutmaya çalıştığım bir ihtimaldi. Hocayla sohbetlerimizde ara ara biyografilerden konuşurduk. Ben kendi hayatını yazması için ısrar ederdim. Yaşadığı dört şehre (Delhi, Londra, Boston, İstanbul) istinaden dört bölümden mütevellit bir yaşam hikayesinin ilgi çekici olacağını düşünürdüm. Tartışma çoğunlukla hocanın “Kim okuyacak?” sorusuyla biterdi. Hoca son aylarda anılarını yazmakla meşguldü. Umarım yakında okuma imkânımız olur. Vefatı vesilesiyle ben de dört bölümden oluşan kısa bir Feroz Ahmad biyografisi yazmak istedim. Aşağıda bahsedeceğim olay ve konuların önemli bir kısmı geçtiğimiz on yılda kendisiyle yapmış olduğum fakat kayda alınmamış sohbetlerden hatırladıklarımdır. Obituary usulüne sadık kalarak sondan başlayalım. “Geç Osmanlı ve Modern Türkiye alanındaki çalışmalarıyla tanınan ünlü tarihçi Prof. Dr. Feroz Ahmad, 20 Şubat 2025 tarihinde, 87 yaşında, İstanbul’da hayata gözlerini yummuştur.”

Delhi

Feroz Ahmad 1938 yılında Delhi’de Müslüman bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Nuruddin Ahmad ülkenin önde gelen avukatlarından biri olmasının yanı sıra 1960-1965 arası dönemde Delhi valiliği yapmıştı. Ahmad’ın hayatının ilk yılları Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesi verdiği döneme denk geliyordu. 1947’de yaşanan Hindistan/Pakistan bölünmesi ailenin hayatında önemli bir dönüm noktasıydı. Hindistan alt kıtasının kuzeyinde yer alan ve Müslüman nüfusun yoğunlukta olduğu bölgelerde Pakistan devletinin kurulması, güneyde yaşayan Müslüman ailelerin göçe zorlanması anlamına geliyordu. Hindu çeteler tarafından evinin yakılacağını erken gelen bir ihbar sonucu öğrenen baba Nuruddin Ahmad ailesini bir gemiye bindirerek İngiltere’ye yollamayı başarırken, kendisi Pakistan’a gitmeyi reddediyordu. Bu tavrın arkasındaki muhtemel neden Jawaharlal Nehru’nun bütünleştirici, seküler ve çoğulcu bir ulusal kimlik oluşturma hedefinin Ahmad’a daha yakın gelmesiydi. 1947’deki bölünme ve sonrasında yaşananların Feroz Hoca’nın zihin dünyasını ve modern Türkiye’ye bakışını şekillendirdiğini söylemek mümkündür. Darüşşafaka Cemiyeti’ne verdiği bir mülakatta Pakistan ve Türkiye’yi karşılaştırır ve Mustafa Kemal Atatürk’ün seküler vizyonunu över. Benzer bir yaklaşıma sahip olan Muhammed Ali Cinnah Pakistan’ın kurulmasından 13 ay sonra vefat ederken, Atatürk’ün uzun yıllar iktidarda kalmasının ve gerçekleştirdiği devrimin Türkiye’yi benzersiz kıldığından bahseder.[1] Pakistan’a yönelik hayal kırıklığının yanı sıra modern Türkiye’nin kuruluş ideallerine yönelik inanç ve hayranlığı muhtemelen 1980’lerden itibaren yaygınlaşan Post-Kemalist paradigmaya mesafeli duruşunun en önemli nedeniydi. İngiltere’de bir yatılı okulda birkaç dönem okuduktan sonra ülkesine dönen Feroz Ahmad 1958 yılında Delhi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu.

Londra

Üniversiteden mezuniyetinin ardından hukuk okumak için İngiltere’ye geri dönen Feroz Ahmad eğitimine asıl ilgi alanı olan tarihten devam etmeye karar verir. Londra Üniversitesi Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu’na (SOAS) kaydolup Yakın ve Orta Doğu alanında bir lisans derecesi daha elde eder. Daha sonra aynı kurumda doktoraya başlar. 1950’li yıllarda okulda bulunan birçok öğrenci gibi, o da Cemal Abdülnasır ve Arap milliyetçiliği üzerine çalışmak isterken yolu modern Türkiye uzmanı tarihçi Bernard Lewis ile kesişir. Jön Türkler üzerine araştırmalar yapmak ve Türkçe’sini ilerletmek için 1962 yılında İstanbul’a, ardından iki yıl boyunca yaşayacağı Ankara’ya gelir. Tezinin büyük kısmını burada yazar. Bir yandan da Orta Doğu Teknik Üniversitesi Hazırlık Okulu’nda İngilizce dersleri verir. Aynı bölümde çalışmakta olan Bedia Turgay ile tanışır ve 1964 yılında evlenirler. 1966’da tamamladığı tezinde 1908-1913 yılları arasındaki İttihat ve Terakki’nin genel kanının aksine devrimciden ziyade reformcu yönünü vurgular ve farklı hiziplerden mütevellit........

© Birikim