menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Normal mi, anormal mi?

22 8
17.04.2025

Bir kesim burnunun ucundakine alabildiğine duyarsız. Kendi başına gelenden gayrı kimsenin derdi, acısı uğradığı haksızlık umurunda değil. Bilinçsizlik, umarsızlık, duyarsızlık, aymazlık. Adına ne derseniz deyin, sebebi ne olursa olsun belki kendi derdine düşmüş günü kurtarırken gelen bir adam sendecilik yaygın. Bu grubun içinden önemli bir kesim; biraz da kendi başına geldiğinden ya da artık ihtimalin hiç uzak olmadığını bildiğinden uyanışta. Sokakta, okulda, üniversitede, parkta, otobüste ses veriyor. Günün sonunda elbette kendi geleceği için kaygıyla, dayanışma bilinciyle. Başkasının diploması, öğretmeninin maaşı, komşusunun aşı, çocukların, kadınların hakkı için.

Bu çok önemli. Haklarının bilincinde ve uzunca zamandır ses çıkaran kesim onlarla güçleniyor. Karanfil elden ele geçiyor. Öte yandan memleketin gündemine, yaşanan acılara duyarsız kalanlara kullanışlı ve asıl gündemi unutturacak mevzu lazım. “Normal doğum” tartışması hızır gibi yetişti. “Yeni doğan çetesini” değil de üç günlük bebeklerin para uğruna öldürülüşünü ifşa eden başarılı gazeteci Timur Soykan’ın sesini kesmek isteyenler sağlık sektörünün karanlığıyla ilgilenmeyip günlerden bir gün çok anlamlı bir kampanyayla sosyal sorumluluk bilinci aşılamaya karar vermişler! İktidarın eril müdahalesi her gün her yerde hayatımızı biçimlendiriyor. Bu kez süper lig karşılaşmasında futbolcuların eline tutuşturulan bir pankartla normal doğum propagandasıyla geldiler. Pankartta “Doğal olan normal doğum” ve “Tıbbi olarak zorunlu olmadığı sürece sezaryen doğal değildir” yazılıydı. Elbette kadın yaşamına, bedenine, tercihine sürekli müdahale edilmesinin birikimi ve isyanı son derece yerinde. Buna bağlı olarak itirazlar yükseldi. Kimi gülümsetirken meydan okuyan, kadının tercihlerini sahiplenen kimi daha bilinçli itiraz açıklamaları içeren paylaşımlar gündemin en başına oturdu.

Yapılan her itirazı kendi içinde haklı bulsam da tepkilerin bir kısmının dar ve kısıtlı bir çerçevede ve sadece kendi ile ilgili bakış açısıyla sınırlı kaldığını düşünüyorum. Moda tabirle söylemek gerekirse biz önümüze atılan gündemde “turpun büyüğünü” kaçırıp turpun toprak altında kalan bölümüyle ilgilenmeden hararetleniyoruz. Sonuç almak için haklı itirazımızı daha geniş bir pencereden yükseltmek için iyi bir fırsat olduğunu düşünerek aklımdan geçenleri olanca açıklığıyla paylaşmak isterim.

Evvela şunu düşündüm. Spor, özellikle de futbol bu ülkenin en ilgi çeken ve nadir de olsa tüm sınıfların, farklı toplum katmanlarının ortak ilgi alanı olması sebebiyle mesaj vermek, sosyal farkındalık oluşturmak için önemli bir alan. Bu mecranın doğru kullanıldığı örnekleri Gezi direnişinde ve zaman zaman infial yaratan toplumsal olaylarda dikkat çeken, şiddet karşıtı mesajlarla gördük. En dikkat çeken paylaşımların, sivil itaatsizlik adına etkili protestoların tribünlerden gelişine tanık olduk. Sanırım en kuvvetli örneklerden biri Çarşı’nın sesidir.

Normal koşullarda sevilen, rol model kabul edilen sporcuların toplumsal mesaj vermesi olumlu değerlendirilebilir. Ancak bin derdin binine suskun kalan bu sporcuların kendi iradeleri dışında ellerine tutuşturuluveren bu pankarttaki sorunun pankartı taşıyanların bile ayırdında olduğunu........

© Birgün