Metin Lokumcu’nun Narin’le İlişkisi
6 Eylül günü, ülkemiz vicdan ve adalet sayfasına kara bir leke daha döküldü. Metin Lokumcu’nun ölümüne sebep olan tüm failler beraat etti. Ülkenin her köşesini para ve çıkar uğruna yağmalayanlara iktidarın açtığı güven yolu, karanlığımıza bitmeyen bir tünel inşaatıyla uzuyor. Sonunda “Dünyanın en uzun mega tünelini biz yaptık. Ekonomi şahlandıkça şahlanıyor.” diyecekleri bitmez bir kötülüğün müteahhitleri var karşımızda. Karadeniz’in bakir doğasına beton yığınları döşediler. Uzungölü öldürdüler. Metin Lokumcu’yu öldürdüler. O uzun tünelin ucundaki aydınlığı gören Reşit Kibar’ı da öldürdüler. Reşit Kibar’ın öldürülmesiyle oluşan halk tepkisinde gördüler ki en uzun tünelin ucundaki aydınlık büyüyor. Hopa’dan Karadeniz’e ve tüm ülkeye direnç, isyan ve vefa dalgası yayıldı. Karanlığın karşısında aydınlık savaşçıları her zaman var olmaya devam edecek. Biz bitti demeyeceğiz. Biz yılmayacağız.
Ah bir de “adalet gelene kadar buradayız”, “unutmayacağız, unutturmayacağız” diyerek sıcağı sıcağına açıklamalar yapan siyasetçileri, özellikle de bugün “iktidar yolunda” yürüdüğüne inanan ana muhalefetin gücünü yanımızda hissedebilsek. Metin Lokumcu davası doğa talanı yanında bu ülkede her gün artan şiddetin kolluk tarafından halk üzerinde, halka karşı acımasızca uygulanması bakımından da emsal niteliğinde bir dava. Muhalefet ne kadar yakından izledi, ne kadar güçlü ses çıkardı? Bu davanın nicelerini temsil ettiğinin ne kadar farkındaydı? Madem popüler kültür seviyorlar bir Tv dizisini hatırlatarak söyleyeyim. Hoş bir reyting dizisi değil ama! Bu sorular Tünel’in ortasında, başı ve ayakları iki ayrı tarafta uzanan bir ceset gibi yatıyor.
Bu davayı pek çokları gibi ilk günden beri sırtlayan eren Meriç Eyüboğlu da Reşit Kibar gibidir. Baskılarla yılmadan, korkusuzca doğrunun ve haklının yanında olmaktan çekinmez. Can Atalay’ı tutsak ederek hizaya sokmaya çalıştıkları hizmetkârlarına benzemez. Bakın ne diyor; "Bu davada alınacak bir sonuç sadece faillerin polis olduğu durumda karşımıza çıkan cezasızlık yönünden değil, Metin Lokumcu'nun dostları için değil, Hopalılar için değil, aynı zamanda toplumsal olaylarda fütursuzca kullanılan kimyasal gazların insanları öldürdüğünü ve bu kadar rahat bir şekilde üzerimize o gazları atmalarının hukuki olmadığını ortaya koyması açısından da önemli.” Bu sözlerin bu güne kadar duymayan kulaklara yer etmesini umarak ve bunun için tekrarlayarak yeni bir soru bırakalım ortaya. Bizimle birlikte Ulaş Lokumcu’nun sağduyusunu, babasından miras vakur ve onurlu duruşunun omuzdaşı olmayı sürdürmeye var mısınız? Çünkü biz kindar değiliz. Gecikmiş yoldaşlığı yüceltmeyi ve hep birlikte gördüğümüz aydınlığa ulaşmak için şiddet duvarını yıkmaya, önünüzü açmaya da varız.
Ulaş Lokumcu, “Öfkeliyim, öfkeme yenik düşmek istemiyorum” diyor. Yüreğinin acısını gözlerinde görüyoruz. Ama o sadece bu dava için konuşmuyor. Duruşuyla, ne toprağını ne toprağın can verdiği ağacı, ormanı, yaşamı ve iyiliği savunmaktan yılmayacağını görüyoruz. Bakın, duruşmadan çıkınca Ulaş nasıl sesleniyor? “Bu coğrafyada her gün üzerimize baskılarla gelmeye devam ediyorlar. Bu zorlama bir kırılma yaratırsa maalesef bu ülke bambaşka yerlere gidecek. Biz inatla adalete inanmak istiyoruz. Biz inatla hukuka inanmaya çalışıyoruz. Yargı da bizi inatla güçlünün, devletin yanında olmaya çalışarak bizi bundan uzaklaştırmaya çalışıyor. Haklının yanında olmaya çalışmıyor. Biz haklıyız! Bu sonucu kabul etmiyoruz!”
Bu dava Karadeniz’den Ege’ye yaşam davasıdır artık. Bu bilince ve dayanışmaya her........
© Birgün
visit website