İlkeler pazarlık konusu olduğunda
İlkeler, zaman ve koşullara göre eğilip bükülebilecek şeyler midir? Tarih boyunca birçok mücadele, “pragmatizm” adı altında değerlerinden ödün vererek yol aldı. Ancak bir noktadan sonra, savunduğu değerleri terk eden bir hareket, yola çıktığı ve kazanımı için yıllarca mücadelesini verdiği değerleri küresel güçlerin pazarlık masasında geleceğe dönük bir kazanıma ne kadar dönüştürebilir? Bu soruyu ülkemizde gündemin en önemli hatta yegane(!) konusu olarak ele alınan barış ve ateşkes müzakereleri için de sormak gerekir. Barışın sürdürülebilir ve kalıcı olması için ön koşul demokrasi, insan hakları ve hukuk temelli koşulların sağlanmasıdır. Bu ön koşul her yerde paramparçayken el sıkışıldığında çok kısa bir süre içinde güçlü olanın özellikle de ideolojik temelli bir rejim inşası içinde kendi hukuku ve çıkarı doğrultusunda yön değiştirmesi ihtimali bizim ülkemizde bir ihtimal olmaktan çok öte sayısız deneyim ve acıyla tarihe yazılı değil mi? Kazanım uğruna ideolojik değerleri ve yıllarca yaptığı demokrasi tanımının içini boşaltan bir uzlaşı ortağı olan eski mağdur yeni ortak olabilir mi? Bu ortaklık ülkelerin inanç ve köken farklılıklarıyla ezilenlerini koruyamayacak / korumayacak bir anayasaya olanak sağladığında mücadelenin özü salt kullanışlı olduğu için araçsallaşmış değerler haline dönüşür ve ne ilke ne mücadele onuru ne kazanımdan söz edilebilir.
Suriye’de, Alevilere yönelik katliamlarla anılan HTŞ’ye karşı yıllarca eşit haklar ve özyönetim mücadelesi veren Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) anlaşma yapması en güncel örneklerinden biri. Bir yanda seküler ve demokratik bir yönetim iddiası taşıyan, özellikle kadın hakları ve etnik özgürlükleri savunduğunu söyleyen bir yapı; diğer yanda cihatçı ideolojiyi benimseyen, geçmişte etnik ve mezhepsel temizlik yapmış bir örgüt… Küresel aktörlerin bölgesel hesapları doğrultusunda bu iki zıt gücün işbirliğine yönelmesi sadece iç ilişkiler değil tüm bölge dengeleri adına çok farklı sonuçlar doğurabilecek çok kırılgan bir zemin yaratıyor.
Bu gibi dönüşümleri olanaklı kılan biraz da toplumsal kabul değil midir? İşaret etmek istediğim, bu kadar çok katmanlı ve ağır yüküyle geçmişten bugüne gelen en derin yarayı kapatacak adalet ve vicdani tatminden yoksun adımları sorgulamayan ve daha düne kadar........
© Birgün
