menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çocuk mu yetişkin mi? Adalet, acıyla ölçülebilir mi?

26 15
31.07.2025

Sırasız acılar ülkesinde bir dava daha: Mattia Ahmet Minguzzi davası. Çocukların hunharca öldürüldüğü düzenin mimarları, acıların sırasıyla var oluyor. Acılar, en önce kendi istediklerinde ve kendi istedikleri şekilde konuşulsun istiyor. Bunu, ağıza alınması bazen yasak ve suç unsuru sayılan, bazen de “sırası geldiğinde” hemen herkesin ağzında öksüzleşen “barış” kelimesinin gündemiyle örnekleyebiliriz. Bir gün meydanlarda yerlerde sürüklettiğini, başka bir gün makamında patlayan flaşlar eşliğinde bağrına basan Cumhurbaşkanı’nın adaletinden sürdürebiliriz. Cumartesi Anneleri’ne verilen sözleri tutmayanların barış konuşurken araladığı kapılardan hiç girmeyen adaletten, asla bulunamayan evlatların bedenlerinden bahsedebiliriz.

Öte yandan yine aynı adamların, siyasal aklın acıları yarıştırışından öğrenmeliyiz sırasızlığı ve o yarışla yerleştirilen iki uçlu düzene başkaldırmalıyız. Tek doğru, tek çözüm, tek duygu ve tek gerçeklik olmadığının bilinciyle...

Aynı acılar yaşanmasın diye hissetmeliyiz başkalarının yaşadıklarını. Çarpıklığı görmeli, adaletin yalnızca kendimiz için talep edilemeyeceğini anlamalıyız. Hukuk ve vicdan boyutunda yaşanması gereken yüzleşme için kendi kalbimizi de aralamalıyız. Öfkemizden, isyanımızdan güç almalı ama o öfkeyle nefrete yenilmemeyi başarmalıyız. O mayayı, gerçek adalet için, eşitlik ve toplum için yatıştırarak yönetmeliyiz. Söylerken ne kadar kolay geliyor değil mi?

Adaleti arayanlar birbirini daha fazla görür, daha çok anlar. Onlar, bir sökerler bir sararlar Penelope’nin ip yumağını. Sivas Katliamı Davası’nda adaletsizliğin 33. yılındayız. Ama daha yolun başında intikam duygusunun kimseye faydası olmadığını hissettik. Öyle öğrenmiştik, belki de seçilerek hedef alınan, öldürülenlerin öğrettiği buydu çünkü. Dava sürecinin en başlarında idam kararı tartışmaları gündemdeydi. Üç beş eylemcinin yargılandığı davada da sırası gelmişken idam kararı sus payı gibiydi.

Kendi canlarımızın adaletinin de yarınların güvencesinin de yanıtının “idam” olamayacağını biliyorduk. İlk biz “hayır” dedik. Sahici bir adalet için “biz” demeyi seçtik. Şimdi, o gün asıl katilleri kurtarmak için kurban gördükleri idamlıkları keyfi aflarla salıveriyorlar. Onlar da biz de aynı yerdeyiz. Aynı duygudayız.

Dedim ya, sırasız acılar ülkesindeyiz. Küçücük çocuklar can alıyor. Sürüklendikleri hayatın intikamı belki dürtüleri... Kendilerinden iyi yaşayan, şanslı, güpgüzel bir evlada duydukları nefret, onları görmeyenlerin, umursamayanların sürükledikleri batakta suça teşvik eden düzende güçleniyor. Uyuşmuş beyinleri, şiddetten zevk almayı öğreniyor. Her türlü kötülükle yoğrulmuş taş kalpleri, öldürdükleri çocuğun can çekişişiyle eğleniyor. Ahmet Minguzzi cinayetinden bahsediyorum. Ama Ahmet/ler için konuşmak istiyorum.

Evladını toprağa veren bir annenin acısını tarif etmek mümkün değildir. Böyle bir kayıpta insanın içinden geçenleri anlamaya çalışmak bile cesaret ister. Şüphesiz bu acıyı tarif ederken annelik duygusunun kutsallığıyla sınırlayamayız. Minguzzi ailesinin yaşadığı kayıp, en çok anne baba ve yakınları için can yakıcı. Öte yandan Ahmet’in her fotoğrafında, annesinin her çığlığında hepimizin yüreği yanıyor. Bu ülkede bir çocuğun sokak ortasında öldürülmesi, sadece bir ailenin değil, hepimizin........

© Birgün