*Don’t be a tough guy
Suriye’de olup bitenleri, Türkiye Cumhuriyeti rejiminin orada (el yordamıyla) izlediği politikayı ve oraya bağlı olarak ülke içinde yapmaya çalıştıklarını (İmralı süreci vs.), analiz ederken, gözümüzü okyanusun öte yanından yani Washington’dan ayırmamak gerek.
Bazı belgeler vardır ki, bir döneme hem de uzunca bir döneme damgasını vuran ve içeriğiyle belirli odaklar arasındaki ilişkilere dair net bir bakış açısını, ayrıntılı bir resmi ortaya koyan metinlerdir. Beyaz Saray’daki başkanlık makamına tam 10 gün sonra (20 Ocak) oturmaya hazırlanan Donald Trump’ın 9 Ekim 2019 tarihli o meş’um mektubundan söz ediyorum.
“Sözümona müttefik” bir ülkenin cumhurbaşkanını ama aslında o ülkenin manevi şahsiyetini bu kadar aşağılayan bir metin, tarihte çok az görülmüştür herhalde. Şu ünlü “Don’t be a fool” (aptal olma) mektubu.
O cümleden bir önceki de, aslında fena halde bir “küçümseme – aşağılama – tepeden bakma” içerir:
“Don’t be a tough guy” (Kabadayılığın, racon kesmenin alemi yok) demişti Trump. Teorik olarak, yani uluslararası hukuk ve diplomasi kurallarına göre, kendisine eşit konumda bir devletin başına “Otur oturduğun yerde. Bırak efelenmeyi. Haddi bildiririm sana” diyordu o mektupta.
Aradan yaklaşık 4,5 yıl geçmiş, Biden dönemini müteakip Trump yeniden seçildi ve muhatabı Recep Tayyip Erdoğan’a (yani Türkiye Cumhuriyeti’ne) karşı aynı anlayış sürüyor. Daha 2 gün önce yaptığı bir konuşmada, “Zeki bir adam, güçlü de bir lider. Saygı duyuyorum. Umarım o da bana duyuyordur (burada isterse duymasın demeye getiriyor). Adamlarını (ÖSO/SMO) oraya gönderdi ve onlar da içeri girip yönetimi ele geçirdiler” dedi.
Ama sonrasında ettiği laflar daha da manidardı:
“Ben talep........© Birgün
