menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kaynağı açıklandı!

24 36
23.02.2025

Ülke bir ilkelleşme süreci yaşıyor.

Asırlardır bilimselliği kanıtlanmış gerçekler yerini dogmalara bırakıyor.

Dogma, adı üstünde, tartışılmaz. Toplumsal düşünce uzunca bir süredir böyle bir tartışılmazlık ortamında kıvranıyor; akıl, kıpırdayamaz kalıyor.

Bu durumun yerini bir an önce bilimsel gerçeklerin beslediği doğrulara bırakmasının sağlanması, toplumun varlığı açısından, zorunlu oluyor.

Her bilimin varlık nedeni, daha doğrusu yanıtını bulmaya çalıştığı bir ana sorunsalı var: Ekonomi biliminin ana konusu da ekonomik zenginliğin ya da “fazlanın kaynağı nedir” sorusuna yanıt bulmaktır.

Ekonominin bilim olarak doğumu sırasında bu sorunun yanıtı altın arama ve ticaret özellikle de dış ticaret olarak veriliyor. İnsan aklı geliştikçe fazlanın kaynağı tarım üretimi olarak algılanmaya başlanıyor. Değişik mülkiyet biçimleriyle toprak önem kazanıyor; yel değirmeni temel üretim aracı oluyor.

Aklın daha da özgürleşmesinin bir sonucu olarak kapitalizme geçiş ile fazlanın kaynağının tarım dışında da olabileceği, her türlü ürün ve giderek hizmet üretiminin “fazla” yaratacağı bulunuyor. Ve fazlayı, sermaye, ücretli emek ve bunları bir araya getiren teknoloji üçlüsüne yerleştiriyor; bilinen betimlemesiyle feodalitenin “yel değirmeninin” yerini “buharlı makine”; bağımlı emeğin yerini haklarını elde etmek için savaşacak kadar “özgürleşen” emek alıyor. Elektrik, içten yanmalı motor, telgraf ve telefon kapitalizmi çok büyütüyor; sömürgeciliği ve paylaşım savaşları ile dünya düzeni yapıyor.

Gelinen aşamada fazlanın kaynağı da sermaye, emek ve teknoloji üçlüsünün sayı ve nitelik olarak gelişmesi, özellikle nitelikli........

© Birgün