Siyasi tarihle yüzleşmeler
Yüzleşme temalı romanlar konusundaki üçüncü yazıya bu hafta yitirdiğimiz değerli yazar Ferit Edgü’yü anarak başlamak istiyorum. Yazarlığının ilk döneminde varoluşçu akımın etkilerini taşıyan yazarın Hakkari’de öğretmen olarak yaşadığı günleri anlattığı -yönetmen Erden Kıral ve senaryo yazarı Onat Kutlar’ın “Hakkari’de Bir Mevsim” filmine kaynaklık eden- “O” romanı bir yüzleşme romanıdır; yazarın kendisiyle ve toplumuyla yüzleşmesinin romanı… Tıpkı, Halepçe’yi anlattığı “Yaralı Zaman”da olduğu gibi… “Unutmayın ki, kitaplarda yazılanlar, okullarda öğretilenler her zaman doğru değildir. Benim için doğru olan, sizin için gerekli değildir” diyordu Edgü’nün öğretmen kahramanı Hakkari’de Kürt çocuklarına…
Yeni çıkan bir önemli kitapla başlayalım bu haftaki yazımıza. Murathan Mungan, polisiye türündeki siyasi romanı “995 km”de ülkenin karanlık geçmişinde bir yolculuğa çıkarıyor okurunu. Bu türde genellikle polisin gözünden anlatılır olaylar. Mungan ise, katilin gözünden anlatıyor bir ‘faili meçhul’ cinayeti… “Bir bebekten katil yaratan” bir toplumu anlamak için daha iyi bir yöntem olabilir mi? Diyarbakır’da bir cinayet işleyen katilin Antalya’ya uzanan 995 km’lik yolculuğunu soluğunuz kesilerek okuyacaksınız... Geçen hafta da yazmıştım, neredeyse her roman bir yüzleşmedir; yazarın içinde bulunduğu aile çevresiyle ve toplumla yüzleşmesini içerir. Elbette tümünü birkaç yazıya sığdırmak mümkün değil, bu nedenle, siyasi tarihimizle ve bireyin yaşadığı dönemle yüzleşmesini konu alan romanlarla sınırlı tutuyorum yazılarımı. Bugün, Birinci Dünya Savaşı’nın yıldönümü. Dünya edebiyatında sayısız roman var o günleri yorumlayan. Bizim edebiyatımızda da öyle...
“Esir Şehrin İnsanları”, “Yorgun Savaşçı”, “Büyük Mal”, “Yol Ayrımı” romanlarında İttihat ve Terakki Fırkası’nın kuruluşundan Birinci Dünya Savaşı’na girdiğimiz günlere ve milli mücadele yıllarına uzanan bir zaman diliminin toplumsal çatışmalarını konu alan Kemal Tahir’in yapıtları, ATÜT’ün kuramsal tezlerini doğrulamak için yazılmış, tarihi gerçeklerin öznel bir bakış açısıyla yorumlandığı, resmi tarihle yüzleşme çabaları olarak nitelendirilebilir. Atilla İlhan, “Kurtlar Sofrası”nda Demokrat Parti’nin (DP) baskıları yoğunlaştırdığı 1954-60 dönemini eleştirirken, “Bıçağın Ucu”nda 27 Mayıs darbesini hazırlayan koşulları anlatır; bu süreçte “eski tüfek” solcuların rolünü vurgular, onları “toplumdan kopmuş, alabildiğine bencil” kişiler olarak tanıtır. Arada doğru tespitleri de vardır elbet; “Yaraya Tuz Basmak” romanında Yüzbaşı Demir’in ağzından Kore Savaşı’nı eleştirir: “Harp ediyorum, başkasının harbi, ihtilal yapıyorum başkasının yararına: kendi yarama tuz basayım derken, başkalarının yarasına tuz oluyorum.”
Bir başka İzmirli yazar, Kemal Anadol’un romanları, büyük ölçüde resmi tarih anlatısından kaynaklanan ama yüzleşmeler de içeren gerçekçi yapıtlardır. 1920-22 yılları arası Ege’yi betimleyen “Büyük Ayrılık” da aynı memleketin çocukları Türkler ve Rumların birbirine silah sıkmak zorunda kalmalarını anlatır. Yaşamının büyük bölümünü sürgünde geçiren Fahri Erdinç’in Sofya’daki yaşamını, TKP ile ilişkilerini konu aldığı “Karşı Yaka Memleket”te kapitalist ve sosyalist toplumların birey özgürlüğünü sınırlayan yanlarını sorgular. “Son Durak”ta 1 Mayıs........
© Birgün
visit website