Tuhaf nesne: Vatan
Bir güzel insan daha gitti, ama hep var olacak.
İyi ki yaşadın Sırrı Süreyya!
Türkiye’de Kore Savaşı etrafında öyle bir mitoloji örülmüştür ki, bu konu açıldığında akan sular durur!
Haziran 1950’de savaş başladı, Temmuz ayında Demokrat Parti hükümeti Kore’ye asker gönderme kararı aldı. Aslında Türkiye’yi ‘küçük Amerika’ yapmak isteyen Adnan Menderes ve partisinin NATO’ya üye olabilmek için giriştiği dehşetli bir ‘kurban operasyonu’ydu bu; kan karşılığı üyelik...
“Kore’de şehit düşmek”, “Kore gazisi olmak” o kadar yüceltildi ki, bu topraklarda en çok duyulan sözlerden biri uzun zaman şu oldu: “Ben bu vatan için Kore dağlarında savaştım!”
“Vatan nere, Kore nere yahu?!” diyenlerin sesi kısılırken, hamaset zirveye çıktı. Kasım 1950’de, Hürriyet’in manşetinde şöyle bir haber vardı örneğin: “Kore’de Türk süngüsü parladı / Komünist çeteleri kahramanlarımızdan bir heyula gibi korkmağa başladılar. Türk süngüsünden yılan çeteciler, geceleri zehirli hançer kullanıyorlar.”
Haberin asıl ilginç satırları şunlardı: “Dini itikatlarına göre, bıçak ve süngü ile öldürüldükleri takdirde cehenneme gideceklerini zanneden çetecilerin maneviyatları çok bozulmuş ve perişan bir hale gelmiştir.”
Yani bu Koreliler bir yandan komünistti, bir yandan epey dindardı, bu arada kesici-delici silahların yapımı ve kullanımı konusunda uzman halklar arasında anılmalarına rağmen bıçak ve süngüye dair böyle bir inançları vardı ve buna rağmen savaşıyorlardı -demirden korkup trene biniyorlardı-, öyle mi?!
∗∗∗
İlk Türk tugayıyla Kore’ye giden kameramanların çekimleri Amerikan ordusunun görüntüleriyle birleştirildi, yarı belgesel yarı kurmaca bir film olarak kurgulanıp 1951’de halka sunuldu.
İsmini büyük olasılıkla Hürriyet’in haberinden........
© Birgün
