İroni, çürüme ve sınıfsal alegori
Üçüncü sezonuyla ekranlara geri dönen The White Lotus, artık neye meyledeceğini bildiğimiz bir yapım haline geldi. Etkileyici tema müziği ve zekice işlenen hicivsel öğeleriyle her sezon daha da derinleşen dizinin eleştirisi, bu sezonda bir kez daha zirveye çıkıyor. Tayland’ın egzotik manzaralarında geçen bu sezonda, izleyici, zengin ve ayrıcalıklı karakterlerin iç dünyalarındaki çürümüşlüğü ve yozlaşmayı yakından keşfederken, lüksle dolu dünyada kaybolmaya bir adım daha yaklaşan bu insanların peşinden sürükleniyor. Mike White’ın yarattığı hiciv dizisinin üçüncü sezonu, öncekilerden daha karanlık, keskin ve merak uyandırıcı bir açılış sahnesiyle başlıyor. The White Lotus, izleyiciyi, Batı’nın "ilkel" olarak kabul ettiği insanları sergileyen ve utançla hatırlanan 19. yüzyıl "insanat bahçeleri"ne benzer bir dünyada hissettiren, aynı zamanda antik çağlardan bugüne uzanan hiciv geleneğini başarıyla sürdüren bir yapım. Samuel Beckett’in varoluşçu yaklaşımını andıran keskin bir eleştiriyle karakterlerin trajikomik durumları, modernleşmenin ve insan doğasının aksayan yönlerini ustaca ortaya koyarken, güç, iktidar ve zenginlik peşindeki eylemler adeta bir laboratuvar ortamında inceleniyor. Ve her sezonda olduğu gibi, Cristobal Tapia De Veer’in bestesi, dizinin atmosferine felsefi bir yoğunluk katarak izleyiciyi karakterlerin iç dünyalarındaki karanlıkla yüzleştiriyor.
The White Lotus dizisinin üç sezon boyunca lüks tatil köylerini mekân olarak seçmesi, zenginlerin huzur arayışını ve çalışanların sömürülen emeğini yan yana getiren wellness endüstrisini kullanması bilinçli ve anlamlı bir tercih. Wellness kavramı, 1970’lerde alternatif tıp, bütünsel sağlık ve New Age spiritüalizmi gibi akımlardan doğdu. Bu akımlar, 17. yüzyılda ortaya çıkan ve 19. yüzyılda profesyonelleşen mekanik materyalizm anlayışına bir tepki olarak gelişti. Geleneksel tıp, bedeni bir makine gibi ele alırken, zihin, duygular, inançlar ve sanat gibi unsurları genellikle göz ardı ediyordu. Alternatif tıp ve wellness hareketleri ise insanı sadece fiziksel bir varlık olarak değil, hikâyeleri, inançları ve duyguları olan bütünsel bir birey olarak değerlendirdi. Bu hareketler, insanlara acılarının nedenine dair anlamlı bir hikâye sundu; bu hikâye bazen basit veya bilimsel temelden uzak olsa da bireyler için önemli bir anlam taşıyordu. Wellness, bireylere günlük ritüellerle kontrol hissi vererek, sağlığı ve huzuru daha kişisel........
© Birgün
