Mahir Polat’ı düşünürken...
İstanbul Büyükşehir Belediyesine ve ilçe belediyelerine yönelik olarak başlatılan ‘soruşturma’ ve tutuklama furyası, belki de beklenmedik şekilde bu belediyelerin kamucu politika ve faaliyetlerini, dolayısıyla yeni belediyecilik deneyimlerini düşünmeye de vesile oldu. Soruşturmaya konu edilen durumun asıl nedeninin, tam da bu kamucu politikalar-pratikler olduğu yönünde yaygın bir toplumsal kanaat oluştu. Bu yüzden neredeyse her sosyolojik grup alana çıktı, çeşitli biçimlerde belediye başkanını ve başkanlarını sahiplendi.
İBB’ye ve ilçe belediyelerine yönelik müdahalelere karşı gelişen bu toplumsal tepki halinin pek çok nedeni vardır. Ama en önemlisi CHP’li İBB ve ilçe belediyelerinin, boğulmakta olan toplumsal kesimlere bir ölçüde nefes aldıracak sosyal politikalarıdır. Bu politikaların belirlenmesinde de pek çok kişi ve kesimin etkisi vardır kuşkusuz ama mekansal-toplumsal hafızayla ilişkili kamucu politikanın sadece uygulayıcısı değil, aynı zamanda üreticisi olanlardan birisi Dr. Mahir Polat’tır. Onun, kurucusu olduğu İBB Miras, daha şimdiden Türkiye’nin belediyecilik tarihinde çok özel bir yer almış bulunuyor.
Uzun yıllardır kamu kaynakları ve mekanlarını özelleştirmeyi adeta alışkanlık haline getiren Türkiye’de yerel ve merkezi düzeyde yöneticiler, genellikle kamu mekanlarını kişilere ve firmalara kiralamış ya da devretmişlerdir. İstanbul bu furyanın herhalde en fazla işlediği şehirdir. Sadece basına yansıyan haberler bile kamuya ait mekanların pervasız biçimde çeşitli kurum ve firmalara satıldığını-sunulduğunu göstermeye yeter.
Kaldı ki gündelik hayat içinde de bu durumu görmek mümkün. İstanbul’da iki yaka arasında vapur yolculuğu yapanlar bilirler, Kadıköy’den Beşiktaş’a giden vapurların iskelesinde üst kat, uzun yıllardır özel bir firma tarafından kullanılıyordu. Kimi zaman düğün-nikah ve özel buluşmalar için bedeli ödenen bir işletmeydi. Diğer iskeleler için de durum farklı değildi. Her biri özel bir firmaya türlü şekillerde kiralanmıştı. Yani “kamu mekanları”ının kullanımı kamusal amaçlarla ilgili değildi. En iyi ihtimalle Üsküdar’daki iskelenin üst katında olduğu gibi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi bürokratları için makam ofisleri olarak düzenlenmişti.
Bugün hem Beşiktaş’taki hem de Üsküdar’daki iskeleler, benzeri daha onlarcası gibi, yeme-içme mecburiyeti olmadan oturulabilen, arzu edenlerin kitap okudukları, ders çalıştıkları, araştırma yaptıkları ya da sohbet ettikleri mekanlar olarak İBB tarafından işlevlendirilmiş bulunuyor. İstanbul sahillerinde, ana arterlerinde çeşitli özel firmalara veya kişilere tahsis edilmiş yüzlerce yerin-alanın kamuya kazandırılması gibi. İBB, 2019’dan bu yana, şehri büyük ya da küçük sermaye gruplarının işgalinden kurtarıp, kentin yani herkesin kullanımına sundu. Bu, çok büyük bir başarıdır.
Yakın zamanlarda dolaşıma giren bir kısa videoda, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat tam da bu mekanlara dair kamuculuğa dönüş çabalarına vurgu yapıyordu. Kurduğu tüm cümleler, belediyecilik ve kamusallık ilişkisine dair yüzlerce akademik metnin ve politik tecrübenin özeti gibiydi. Bu şehirde yaşayanların para harcamak zorunda olmadan kullanabilecekleri, korunaklı mekanlar yaratmanın, belediyelerin görevi olduğunu söylüyordu. Üstelik gelenlere bir kültürel dayatmada bulunmayı da gerekli görmüyordu. Sesinin tonu bile kamuculuğu ve toplumsal vicdanı nasıl dert ettiğinin işaretiydi.
İBB Miras’ın sürdürdüğü çalışmalar ile İstanbul, hem mekansal hafızasıyla buluşuyor, hem de ev sahipliği yaptığı toplumsal hafızayı gelecek nesillere taşıyor. Bir zamanlar bu şehirde yaşamış aile ya da topluluklarla anılan mekanları kamusallaştırarak geçmiş ve geleceğiyle barışık bir yeni politik tahayyül inşa ediyor.
İBB Miras bünyesinde mühendis, mimar, sanat tarihçisi, restoratör, restorasyon ustası, işçisi ve arkeolog gibi alanında uzman kişiler çalışıyor.........
© Birgün
