İktidarın yeni stratejisi ve saldırgan-saldırılan ilişkisi
Kayyım, gözaltı, tutuklama dalgası ekim ayından bu yana giderek yaygınlaşıyor. Her ne kadar ilk kayyım haziran ayında Hakkari’ye atanmış olsa da sistematik saldırı Bahçeli’nin Öcalan “açılımı” ve Suriye’de iktidar değişikliği ile başladı. Aynı anda S. Demirtaş ve Ü. Özdağ cezaevindeler ve CHP’li belediye başkanları “birer birer” içeri alınıyorlar. Muhalif medyaya yönelik tutuklamalar da “sindirme, susturma” hamleleri olarak değerlendiriliyor. İktidarın “normalleşme” söyleminden yararlanarak yerel seçim yenilgisinin üzerini örttüğü ve topyekûn saldırıya geçtiği söyleniyor.
Bu “yeni stratejinin” nedeni konusunda ise görüş ayrılıkları var. İktidar kendisini çok güçlü ve özgüvenli hissettiği için mi, yoksa yıkılmak üzere olduğu için mi bu kadar saldırgan? Kendisini çok zayıf hissettiği için toplumsal muhalefetin kitleselleşerek sokağa dökülmesini engellemeye mi çalışıyor? Tersine, çok güçlü hissettiği için muhalefeti sokağa doğru kışkırtarak, çıkmaya kalkanları “avlamayı mı” planlıyor?
Bu soruya verilecek yanıt, muhalefetin stratejisini belirlemek için önemli gibi görünüyor. Saldıran ile saldırılan arasındaki ilişkileri anlamaya çalışmak soruyu yanıtlamaya katkı sağlayabilir. Muhalefet iktidarın “yeni” stratejisini, “12 Eylül döneminde bile bu kadar hukuksuzluk olmazdı” diye eleştiriyor. Bu eleştiri muhalefetin, iktidarı ve uygulamalarını “12 Eylül Cuntası” ile eş tuttuklarını gösteriyor. İktidarın saldırısı ile 12 Eylül’ün saldırısı arasındaki farkları çözümlemek........
© Birgün
