Anket mi? Sokak mı?
Her gün çok çeşitli durumlarla ilgili çok çeşitli kararlar veririz. Gündelik hayatımızı yaşarken aldığımız bu kararların aslında nerdeyse tümünün politik kararlar olduklarını da çok fark etmeyiz. Bizim için politik kararlar ait olduğumuzu hissettiğimiz politik kimliğimizle verdiğimiz kararlardır. Verdiğimiz her kararın bir seçim yapmak olduğunu pek de düşünmeden sadece “oy verme” sırasında “politik seçim” yaptığımızı sanarız.
Sandığın başında kime oy vereceğimizi seçerken verdiğimiz kararla, gündelik hayatımızı yaşarken verdiğimiz kararlar arasında çoğu zaman fark vardır. Aslında gündelik kararlarımızı “özgürce” verebileceğimiz bir “politik düzen” seçtiğimizi düşünürüz. Bu iki karar arasında derin karşıtlıklar olabileceğini özgül bir örnekte daha açık seçik görebiliriz. Almanya’da kişisel hayatını muhafazakar, dindar, milliyetçi ilkelere göre yaşamayı planlayan bir Türk seçmen özgürlükçü, sosyal devlet ilkelerine bağlı, yabancı düşmanlığı karşıtı, laikliğe bağlı sosyal demokrat bir partiye oy vermekte bir sakınca görmez, tersine kazansın diye “dua bile eder”.
İnsanların çoğu, seçim sandığının önünde düşünüp taşınarak, “nasıl bir dünyada yaşamak istediğini” ölçüp biçerek ve dünyanın gelecekte nasıl bir yer olmasını istediğine karar vererek oy vermezler. Demem o ki “demokratik sistemde” oy verme davranışı çoğunlukla “bilinçli politik seçmen” tarafından aklın terazisinde ölçüp biçilerek gerçekleşmez(di). İnsanlar çoğunlukla duygularının belirlemelerine göre oy verirler(di). Son çeyrek yüzyılı öncesinden farklı kılan önceden de duygularla verilen oy verme kararının artık neredeyse sadece “anlık duygularla” verilir olmasıdır.
Öyle ya da böyle aklın (politik bilincin) baskın olduğu ve sadece bireysel ve kısa vadeli değil, toplumsal ve uzun........
© Birgün
