Kriz zamanlarında umut
Psikiyatrlar, sosyologlar, siyasetçiler, farklı disiplinlerden araştırmacılar politik mücadelede yenilgilere rağmen umudun nasıl korunduğuna dair epey kafa yoruyor. Önemli bir soru olduğu şüphesiz. Özellikle bugünün dünyasında oldukça da çetrefilli de bir konu. Yani, yılın en popüler kelimelerinin “beyin çürümesi”, “manifest” ve “kutuplaşma” olduğu bir çağda…
Tuğçe Çelik’in Çağın koşulları dili de belirliyor[1] başlıklı haberinden alıntıyla hatırlatalım:
“‘Manifest’, sosyal medya araçlarında ‘gerçekleşme olasılığını artıracağı inancıyla istediğiniz bir şeyi elde etmeyi hayal etmek’ anlamında kullanıldı. ‘Beyin çürümesi’, ‘bir kişinin zihinsel veya entelektüel faaliyetlerinin önemsiz, boş ve zorlayıcı olmayan içeriğin aşırı tüketiminin bir sonucu olarak görülen bozulması’ olarak tanımlandı. ‘Kutuplaşma’ ise ‘keskin bir şekilde zıt iki şeye bölünme özellikle bir grup veya toplumun görüşlerinin, inançlarının veya çıkarlarının artık bir süreklilik içinde olmadığı, zıt uçlarda yoğunlaştığı bir durum’ anlamına geliyor.”
Bu gibi kelimeler bugünün bireysel çaresizliğini ve kişisel kurtuluş arayışlarını temsil ediyor. Böylesi bir gerçeklikte umudun nasıl korunduğu, korunabileceği, üretilebileceği soruları hem ilgi çekici hem de acil... Çok açık ki kimse sağdan umut beklemiyor. Umut solun omuzladığı bir görev.
∗∗∗
Zira her şeyin ötesinde umut bugünün gerçekliğini mutlak kabul etmemek........
© Birgün
