Enez’i korumak ve kurtarmak
Tatile çıkmanın verdiği rahatlık ve heyecanın yanında, eğer ilk kez bir yere gidiliyorsa, bu merak bambaşka bir boyut kazanır.
Bir dostumun tavsiyesi üzerine Enez’e gitmeye karar verdim. Bu merak, yola çıkana kadar beni bırakmadı.
Daha önce İpsala Gümrüğü’nden birkaç kez geçtiğim için oraya kadar olan yol tanıdıktı. Ancak İpsala’dan Enez yönüne döndüğümde işler değişmeye başladı.
Yolun geliş-gidişli olması ve genel hali bende köyüm Erzincan’a giderken yaşadığım o virajlı Anadolu yollarını hatırlattı. Bir tür nostalji yarattı. Ancak ilerledikçe bu duygu farklılaştı. Yaklaşık 40 kilometrelik yolun kendine has özellikleri başka bir hissiyat uyandırdı. Adeta bir ana karadan bir adaya geçer gibi, suyun ortasında uzanan bir geçiş yolu hissi uyandırıyordu.
Pirinç tarlalarının içinden geçen ve her iki tarafı Gala Gölü ile Aleksandrapoli’yi ayıran Meriç Nehri’nden beslenen sularla çevrili bu yol, Türkiye’de nadir görülebilecek bir doğa manzarasını gözler önüne seriyor. Yol boyunca çatılarda ve yol kenarlarında gördüğüm leylekler adeta mekânın sahibi gibiydi.
Yolun doğrudan Enez ilçe merkezine çıkması, ilk kez gelenler için büyük bir kolaylıktı.
İlçeye girerken karşılaştığım çukurlu yollar, yıllanmış asfalt ve bitmek bilmeyen yamalarla mücadele etmek zorunda kaldım. Liman ve oteller bölgesine giderken de aynı başıboşluk ve terk edilmişlik hissi hakimdi. Sokak aralarına girdiğimde yolların kazılıp stabilize hale geldiğini........
© Birgün
