Arap Baharı, Suriye ve biz
2011’de başladığında, diktatörlükleri yıkıp neoliberalizmin eşitsizliklerine son vererek Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da eşitlikçi ve özgürlükçü bir düzenin inşasını başlatacağı umutlarını doğuran “Arap Baharı”, diktatörlerin dini ve etnik bölünmeleri kullanarak önce ayaklanmaları kanla bastırmalarına, sonra kimilerinin Suriye’deki gibi devrilip gitmelerine yol açtı.
Şimdi bizde tüm dillerin en güzel sözcüğü “barış”la konuşulan sürecin de Suriye ile doğrudan ilişkisi var.
Ancak, 2011’den bu yana yaşanan ve bundan sonra yaşanacakları da etkileyecek olaylardan alınması gereken iki önemli dersi ıskalarsak yazık olur.
Bölge genelinde protestoları tetikleyen, iş bulamadığı için seyyar satıcılık yapan, yoksulluktan ve yolsuzluktan bunalmış Tunuslu Mohamed Bouazizi’nin kendini yakmasıydı.
İlk ders; yoksulluk ve yolsuzluk bıçak olup kitlelerin kemiğine dayandığında, en yıkılmaz iktidarları bile sarsan ayaklanmalar patlayabiliyor.
İkinci ders; bütünlükten ve doğru örgütlenmeden yoksun ayaklanmalar kolaylıkla etnik ve dini temellerde bölünüp parçalanarak başlangıçta amaçladığının tam tersi sonuçlara varabiliyor.
İlk dersten vatandaşlarının refahını sağlamayan, onların iş ve aş kaygılarını kendi........
© Birgün
