menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

TÜSİAD’a tavır ne olmalı?

42 14
18.02.2025

Geçtiğimiz haftaya TÜSİAD’ın iktidara yönelik ağır eleştirileri damgasını vurdu. Gerek Başkan Orhan Turhan, gerekse de Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanı Ömer Aras sistemin çökmekte olduğuna dair kaygılarını dile getirdi. Bekleneceği üzere iktidar cephesinden de AKP sözcüsü Ömer Çelik ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’tan bilindik “vesayetçilik” suçlamasıyla sert bir karşılık geldi.

TÜSİAD’a yönelik “Şimdiye kadar neredeydiniz?” yönlü eleştiriler aslında pek gerçeği yansıtmıyor. Çünkü AKP rejiminin inşasında vebali bulunan, AB’ye girme beklentisiyle ilk yıllarda Erdoğan’a desteğini esirgemeyen patronlar kulübü son yıllarda, özellikle başkanlık sistemine geçildikten sonra kaygılarını açıkça ifade ediyordu. Ancak 2025 genel kurulu, hem dünya Trump’la bambaşka bir sürece girerken, hem de TÜSİAD’ın sistemin işleyişine yönelik eleştirilerinin bir mülkiyet korkusuna dönüştüğü bir kavşakta haliyle özel bir anlam taşıyor.

İstanbul sermayesi olarak da bilinen, TÜSİAD üyelerinin iyi bir eğitimden geçmiş üyelerinin sükunetli konuşma adapları, görmüş geçirmiş hal ve tavırları, gusto sahibi imajları, burjuva ideolojisini sindirmiş kozmopolit elitlerin Türkiye temsilcileri oldukları izlenimini veriyor. Öte yandan seküler yaşam biçimleri toplumda laiklik konusunda hassasiyet gösterecekleri beklentilerine yol açsa da, yakın döneme kadar bu konuda kararlı bir tavır sergiledikleri söylenemez. Aslında TÜSİAD’ın 50 yılı aşan serüveni; geçmişte gazete ilanıyla hükümet düşürme hamlelerinin 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle sonuçlandığı da hatırlanırsa demokrasi, insan hakları, özgürlükler konusunda ilkesel bir duruş sergilemediklerini, pek parlak bir sicile sahip olmadıklarını gösteriyor.

Son tahlilde TÜSİAD, başta CHP Türkiye siyasetinde iddialı burjuva partilerinin seçimler öncesinde görücüye çıkma gereğini duydukları “hakim sınıfın” temsilcisi markasını koruyor. Zaten bir burjuva devletinde, siyasi iktidarla farklı sermaye fraksiyonları arasında basit bir indirgemecilikle açıklanamayacak ölçüde kompleks, gelgitlerin gerilimlerin yaşandığı, ilkelerden fazla pazarlıkların egemen olduğu bir çerçeve gözlenir. AKP’nin sermayeyle ilişkisini de bu bağlamda ele almak gerekir.

AKP rejimiyle TÜSİAD arasında tırmanan gerginliğin bir nedeni de, 23 yıllık iktidarlarına karşın, nasıl kültürel hegemonyayı kuramadılarsa, kendileriyle organik bağları bulunan TOBB, MÜSİAD gibi sermaye temsilcilerinin gerek ekonomik kaynakları kontrol etmekte, gerekse sözlerinin toplumda karşılık bulmasında TÜSİAD karşısında mutlak üstünlük kazanamamalarıdır.

TÜSİAD denince ilk akla Koç, Sabancı, Eczacıbaşı grupları gelir. Bu gruplar işe önce ticaretle başlayan, sonra ithal ikameci sanayileşmeye ayak uydurmakta zorluk çekmeyen, 80’li yıllarla birlikte de ihracata yönelik üretime ağırlık veren bir sürecin sonunda bugüne uzanmışlardır.

Hep devlette karar alma mekanizmalarını etkileyen güçler arasında yer almışlardır. Nitekim içlerinden bir profesyonel yönetici Turgut Özal 24 Ocak 1980 ekonomi programının mimarı olmuş, bilindiği gibi 80’li yıllara Anavatan Partisi’yle damgasını vurmuştu. Büyük sermayenin doğrudan temsilcisi Cem Boyner’in Yeni Demokrasi Hareketi’nin (YDH) kapitalist küreselleşmeye tam entegre olurken, etnik ve mezhepsel kimlikleri de tanıyan vizyonu toplumda karşılık bulmamıştı. Bu ders TÜSİAD’ı saf burjuva, rafine bir partiyi zorlamak yerine, Anadolu’dan, muhafazakar kesimlerden kitlesel bir........

© Birgün