menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Almanya’nın sağa kayışı

41 22
25.02.2025

Almanya seçimleri çok kritik bir küresel konjonktürde gerçekleştirildi. Şöyle ki, 2. Dünya Savaş sonrası dönemden bu yana dünyaya egemen olan ABD öncülüğündeki Atlantik İttifakı çökmeye başladı. Samir Amin’in nitelemesiyle “kolektif emperyalizm” diye adlandırdığımız, başını ABD’nin çektiği, AB-Japonya-Kanada-Avustralya gibi metropol kapitalist ülkeleri içeren blok, Donald Trump’ın görevi devralmasıyla adeta felce uğradı.

Geçmişte de bu ittifak içinde çatlaklar oluşur, tartışmalar baş gösterir, ancak karşılıklı tavizlerle veya ABD’nin bilek bükmesiyle sorunlar çözümlenirdi. Örneğin, 2003’te ABD’nin Irak işgaline Almanya ve Fransa karşı çıkmış, Neoconlar tarafından “Eski Avrupa” diye yaftalanmışlardı. Hatta iş Amerikalıların Fransız peynir ve şaraplarını boykotuna, “french fries” denilen kızarmış patateslerin adının değiştirilmesine kadar varmış, yaman bir kültür savaşına da yol açmıştı. Ancak sonra yine NATO güvenlik şemsiyesi altında, IMF-DB tarafından reçetesi yazılan neoliberal ekonomi zihniyeti çerçevesinde birbirlerinin ayağına basmadan yola devam edilmişti.

Trump 2016’daki ilk başkanlık döneminde de AB’yi “düşman” olarak yaftalamaktan çekinmeyecek kadar ileri gidebilmişti. En fazla eleştirdiği konu, başta Almanya, Avrupa ülkelerinin NATO bütçesine yeterince katkı yapmamaları, göçmenlere fazla yumuşak davranmaları, küresel iklim değişikliği gibi Trump’ın abartılı bulduğu yatırımları baltaladığını düşündüğü konulara fazlaca odaklanmalarıydı. Paris İklim Anlaşması’na itibar etmemesini her zamanki şovmen tarzıyla “Ben Parislilere değil Pitsburglulara karşı sorumluyum” demagojisi ile dile getiriyordu. Dönemin Almanya Başbakanı Angela Merkel ise, “Artık Avrupalılar tamamıyla başkalarına bağımlı değil, kendi kaderimizi kendi ellerimize almalıyız” diye buna karşılık vermişti. O günlerde de ABD’nin ekonomik egemenliğinin gerilemesinin, buna karşın askeri üstünlüğünün sürmesinin yarattığı gerilim hissediliyordu.

Ancak, özellikle Almanya’nın sağladığı cari fazlaların perdelemesiyle AB’nin küresel rekabette bu denli gerilediği, ABD-Çin arasındaki teknolojik savaşta neredeyse saf dışı kalacağı bir tablo tam olarak ortaya çıkmamıştı. Trump’ın sözlerini keskin eyleme dönüştürmesi de, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Hazine Bakanı Steven Mnüchin gibi “statükocu” kabine üyeleri tarafından gemlenmişti. Zaten daha sonra bilindiği gibi Liberal Dünya Düzeni’ni ihya etmeye niyetli, Çin-Rusya-İran eksenine karşı AB ve diğer........

© Birgün