menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İpekli mektup

20 1
19.01.2025

Çok mektup yolladım, az mektup aldım, yılmadım, yine yazdım. O zamanlar günler uzundu, taşra sarı sıcaktı, yazlar kıyımızdı, deniz uzaktı... Böyle cümleler de kurdum, yalnızlık edebiyatı yapmadım ama yaz ve taşra edebiyatı yaptım. Çocukluk yazları ve ilkgençlik taşraları, edebiyat biraz da budur ve Türkçe de kıvamını biraz “dışarlıklı” olmakla bulmuştur, bulur.

O zamanlar kitaplar da yaz günleri gibiydi, uzun ve güneşli. Gölge arayınca şiire kaçardım da, ya öykü? Ona akşamları bakardım, yazlık sinema, aile çay bahçesi, Porsuk kıyısı, Adalar semti gibi bir şeye benzerdi öykü okumak da. Okumak dışarı çıkmak, hava almak, dolaşmak, gözleri parlatmak ve geleceğin ışığını düşleyip uyuyamamak gibi bir şeydi sevinçten, içi içine, bugünü yarına sığmamaktan.

Cemal Süreya’nın “Sonunda anladım ki bir kitapta resim şart” deyişine benzer bir şey olacakmış meğer, onca okuyunca yazmak gerekecekmiş ve edebî mi bilmem ama “hayati” bir gerçeklik olarak, ilk romanımız, öykümüz, şiirimiz, günlüğümüz, kısacası ve uzuncası ilk yapıtımız sayılan, saydığım, sevdiğim mektup olacakmış bunun da adı.

Ne çok ilk yapıtım olacakmış böylece, öyle ya her birinin adı, şehri başka olan arkadaşlara yazdığın ilk mektup da başka........

© Birgün