Rüya ve şaka
‘Gibi’ dizisiyle başlayıp devam eden bir furya var, ‘Ayak İşleri’, ‘Var Bunlar’.. Bilmediğim daha pek çok yapım olsa gerek. Aynı şekilde stand-up şovlar da almış başını gidiyor. Bu diziler ve stand-up şovlar, benzer bir kökenden kaynaklanıyor. Ben de fırsat buldukça takip etmeye çalışıyorum. Bütün bu şov ve yapımlarda sürekli bir diyalog hali mevcut. Amaç güldürmek olsa da, mutlaka zekice olmalı, tanıdık olmalı, şaşırtmalı ve hayata dair düşündürmeli. Ama sadece bunlar da değil. Bir tür terapötik eylem vazifesi de görüyor bu şovlar.
Konuşulmayan ya da söz edilmesi yasak, utanılan ya da suçlu hissedilen, tabu olarak görülen konular mizahla eleştirel bir biçimde dile getiriliyor. Örneğin ölüm korkusunu bastıran biri, ölümle ilgili uzun uzadıya yapılan bir şakaya gülüp rahatlayabilir. Bu rahatlama, düşünmekten kaçındığı konulara belli bir mesafeden bakarak düşünmesine de yardımcı olur.
Stand-up şovlar ya da onlardan ilham alan diziler, hayatla kendimiz arasındaki bir ara mesafede gerçekleşen, kendine özgü koşulları olan bir ritüel olarak karşımıza çıkıyor. Bu ritüelin en önemli özelliği samimiyet. İzleyenler, şov yapan kişiden en utanılacak, en ayıp, en eleştirel, en çıplak sözleri ve bakış açısını talep ediyor. Bu açıdan Iain MacRury’nin "Humour as ‘social dreaming’: Stand-up comedy as therapeutic performance" adlı........
© Birgün
visit website