Derinliğin kaybı
Havalar artık soğudu. Uzun bir sonbaharın içinde kalakalmıştık; hatta bazen ilkbahardaki gibi parlıyordu güneş. Balıkçılar Kahvesi’nde odun sobasının yanan sesi bir süredir yoktu. Bugün biraz hasta hissettiğim için yazıyı bitirebileceğimden emin değildim; yine de denize ve dalgalara karşı oturup zihnimi toparlamaya çalışıyorum. Bu kahvehane, uzun zamandır benim için bir içebakış mekânı. Bir şeyler yaşadıktan sonra buraya gelip onları deneyime dönüştürecek içgörüye burada kavuşurum. Bu tür bir derinlik, bilincin içsel dünyaya yönelmesiyle, yaşantının anlamlarına duyulan merakla oluşur. Gördüğümüz ve yaşadığımız şeyler, içebakışla işlenmedikçe deneyime dönüşemiyor; sadece akıp gidiyor. Ruhtaki asıl zayıflama da burada ortaya çıkıyor: Yaşantılarımız, bizde iz bırakacak kadar içeri giremiyor.
Yapay Zekâ
Rüzgârda savrulan bir yaprak gibi, bir manzaradan diğerine, bir yaşantıdan ötekine savrulup duruyoruz. Tıkandığımız yerde de bu kez Yapay Zekâ’ya soruyoruz: “Şimdi ne oldu, ne yapmam gerek?” O da kendi sınırları içinde, bazen isabetli, bazen uydurma, iç dünyamızı bize tercüme etmeye çalışıyor. Yakın zamanda izlediğim ‘Pluribus’ dizisini sorduğumda, var olmayan bir hikâye uydurdu; sonra ‘halüsinatif davrandığını’ kabul etti. Yapay Zekâ’nın bu halüsinatif durumu, günümüz insanının çelişkilerini ve kafa karışıklığını yansıtıyor. Her konuda........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein