Esirgenen şefkat nefrete döner ise…
Yarı yıl tatilinin ilk haftası gerçekleşen Kartalkaya faciası, sayısını ve sırasını karıştırdığımız onca yoksulluk, istismar, ölüm haberlerinin üzerine beklenmedik bir yıldırım gibi düştü. Tatil gibi sevinçli bir tanım diğer acılara karıştı, yandı küle döndü. Yaşadığım üzüntü bağışıklığımı düşürmüş olacak, üzerine ağır da bir grip geçirince yazılarıma bir süre ara verdim. Sanırım hislerimle tezat bir eyleme geçtim. Durdum ve sustum.
Nezaketin, utanmanın, alçak gönüllülüğün unutulduğu, kâr etme tutkusunun tedbirleri bertaraf edip insan hayatını hor gördüğü talihsiz zamanlar yaşıyoruz. Aldığımız manevi yaraların haddi hesabı yok. Bilinçli politikalarla palazlanan şiddet artık pazarda, sokakta hatta oyun parkında bile masum çocuklarımızı yakalama cüretini gösteriyor. Ah vah edip kınamaktan öteye geçemiyoruz. Hafızamız ve psikolojimiz sağlam değil. Çelik gibi sert karşı duruşa geçecekken unutuyor, günü kurtaran gevezeliklere dalıyoruz.
Çocuk bir toplumun neşe kaynağı, umudu, geleceği. Sona Polat Bilgin’in Yüreğimden Geçen Mektuplar kitabında “bütün güzellikler göçse de yüreklerimizden, bir tek çocukluğumuz kalır gözlerimizin önünden gitmeyen!” der. Çocukluk çağının sihri, gücü, zenginliği tartışılmaz. Bunu bilen ve çocuklarını mutlu yetiştiren toplumlar kaosa sürüklenmez. Vicdani çöküntüye uğramaz. Çocuklarımızın gelecekte çocukluklarını mutlulukla hatırlayabilmeleri yetişkinler olarak hayattaki en büyük başarı hedefimiz olmalı. Onlar zifiri karanlıkta bile umut ışığını bulan, bulamasa bile kendisini ışığa dönüştürebilen varlıklar. Bugün üç kitaptan bahsedeceğim. Üçünde de dayanıklı, pırıltılı çocuk kalbi çıkacak karşınıza.
∗∗∗
BİRİ VE DİĞERİ adlı kitapta, “hayatı hayalleriyle sımsıkı kucaklayan” bir çocuğun, güvende........
© Birgün
