Seçmeli demokrasi: Kimine şeker, kimine zehir
Türkiye’de haklar ve özgürlükler herkes için eşit oranda geçerli değil. Rejim, kendi ihtiyaçları doğrultusunda demokrasiyi tersinden işleterek çarpık bir düzen yaratıyor. Bir yandan halkın istediği partiye/kişiye yürütme gücünü transfer etme hakkını ortadan kaldırmaya çalışırken, diğer yandan kendi çıkarları çerçevesinde kimin hangi haklardan ne düzeyde faydalanacağını belirlemek istiyor.
İktidar aklı, varlığını korumak amacıyla demokrasi ve hukuku da rant unsuru haline getirip dağıtabildiği olağanüstü bir sistem geliştirdi. Bu sistem sayesinde iktidar, istediğine istediği oranda özgürlük bahşediyor; işine geleni aklıyor, gelmeyeni yasaklıyor. (Bu sistemin içinde yer alan aktörler, aynı zamanda yasal sınırların ötesine taşma imtiyazına da erişiyor. Gerek ekonomik gerekse de hukuksal olarak başka bir konfor alanında yaşamaya başlıyorlar.)
Çıkar ortaklığının dışında, hele hele iktidar karşıtı pozisyonda bulunanlar çok açık ve sert bir şekilde hak gaspına maruz kalıyor. Anayasa’da güvence altına alınan demokratik hak ve özgürlükler, muhalif kesimler için geçerliliğini yitiriyor. Yargı mekanizması da aynı prensiple çalışıyor. İktidarın karşısında yer alanlara işledikleri “suçun” bedeli mümkün olan en ağır yöntemlerle ödetiliyor. Soruşturmaların, ev baskınlarının, gözaltıların ve tutuklamaların ardı arkası kesilmiyor.
Bugün de benzer bir yaklaşımla karşı karşıyayız. Saray, demokrasi musluğunu uygun gördüğüne açacağının sinyalini veriyor. Erdoğan, Çarşamba günü partisinin Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada, “kayyum uygulamalarının yeniden istisna haline geleceğini” söyledi. Bu mesaj, 2016 yılından bu yana sistematik hale getirilen kayyum politikasının, Kürt hareketiyle yürütülen sürecin etkisiyle rafa kaldırılma........
© Birgün
