menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İstanbul Üniversitesi’nin tarihi seçimi

45 28
17.03.2025

12 Eylül’ün en karanlık günlerinde Türkiye’nin en eski ve büyük üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi (İÜ) öğrencisiydim. Öğrencisi olmaktan onur duyduğum İÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi kurucu dekanı ve Türkiye’nin önemli anayasa hukukçularından sevgili hocam Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, Türk anayasacılık tarihini anlattığı dersine şöyle başlardı: “Hep yürüdük ama hiç ilerleyemedik.”

Türkiye’de siyasete birkaç kez postalla müdahale edildi. Bu darbelerden sonra bazı bürokratlar, askeri savcılar elde ettikleri sınırsız güçle keyfilikte sınır tanımadı. Siyasete sık sık yargı eliyle müdahale edildi. Yargıyı ele geçiren bir çetenin mensupları düzmece davalar açtı. Hatta Genelkurmay Başkanı’nı bile “terör örgütü lideri” diye tutuklayacak kadar ileri gittiler. O çetenin mensupları daha sonra kanlı bir darbeye kalkıştılar. Seçimle gelenler de sivil darbelere, hukuksuzluklara kalkıştı. Kuvvetler ayrılığının ortadan kalkması ve yargının siyasi iktidarın elinde oyuncak olmasından çok çekti bu memleket.

Türkiye’de akademinin, yargının ve siyasetin halini, yaşanan son hukuksuzlukları ve keyfilikleri görünce sık sık Tunaya’nın bu sözü geliyor aklıma. Bu hafta çalışma hayatı konularını değil bir İstanbul Üniversitesi mezunu, bir sosyal bilimci ve bir yurttaş olarak son “diploma” tartışmasından hareketle akademinin halini ele alacağım.

Son hukuksuz “diploma” iptal girişimi meselesi sadece diploma sahibinin haklarının elinde alınmasıyla sınırlı değil. Yurttaş olarak bizlerin de seçme ve seçilme hakkımıza müdahale, Anayasal düzeni ortadan kaldırma girişimi niteliğinde. Kimi seçeceğine millet değil başka siyasiler ve bürokratlar karar versin isteniyor. Anayasal düzene ve ulusal egemenliğe karşı kalkışılan bu girişime üniversitenin alet olmaması büyük önem taşıyor.

Mezunu olmaktan gurur duyduğum İÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde 1981-1985 arasında okudum. Kapı gibi bir İÜ SBF diplomam ve hatta transkriptim var. Okul albümü, arkadaşlarımla düzinelerce fotoğrafım var. Hâlâ yaşayan ve görüştüğüm hocalarım, o günlerde asistan olup sonra hoca olan arkadaşlarım var. Bunları niye anlattım ki? En sağlam sandığınız belgelerin bile hile ile yok sayılması mümkün bugünlerde. O yüzden aklıma geldi. Hukuk güvenliği olmayınca insanın aklına her şey geliyor.

İÜ’de 12 Eylül’ün en karanlık zamanlarında okudum. Bu yıllarda bir öğrenci olarak pek çok utanca tanık oldum. İÜ yönetimi darbe lideri General Kenan Evren’e utanmadan “fahri hukuk doktoru” ve “fahri profesör unvanı” verdi. Sonra sıkıyönetim talimatıyla YÖK kıymetli hocalarımızı ihraç etti. Akademisyenlerin bir kısmı o kadar sinmişti ki odalarında kendilerinden hukuki mütalaa almaya gelen bir avukatla görüşürken hukuk fakültesinde okuyan askeri öğrenciler odalarına girip engel oldu.

12 Eylül’ün en karanlık günlerinde en çok dönemin üniversite yönetimi postal yalayıcısı olmasından utanç duydum. İstanbul Üniversitesi yönetimi 14 Ocak 1983’te hukuku katleden darbeci General Kenan Evren’e “Fahri Profesörlük” ve “Fahri Hukuk Doktorluğu” payesi verme utancına imza atmıştı. İstanbul Üniversitesi yönetiminin tüm üniversiteler adına Darbenin başı Evren’e “Fahri........

© Birgün