menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Örgütlü kötülüğe karşı görev başına!

22 9
22.03.2025

Yazı yazmanın anlamını yitirdiği günlerden geçiyoruz. Sözün ve söylemin de bu koşullarda pek etkili olmadığını düşünüyorum.

Geçenlerde Çetin Altan’ın 27 Mayıs öncesindeki bir yazısına gönderme yaparak, Bugün canım yazı yazmak istemiyor” günlerine yeniden döndüğümüzü söylemiştim. Çünkü yaklaşan tehlikeyi görüyorduk. “Olmaz, olamaz” dediğimiz her şey oluyordu ülkemizde. Yasa ve kural tanımayan sorumsuz “Tek Adam” rejimi, her gün daha çok sıkıyordu baskı aygıtının dişlilerini!

Bundan 65 yıl önce de benzer zorbalıklara tanık olmuştuk. Dönemin Demokrat Parti iktidarı demokrasiden uzaklaşmaya başlayınca sertleşmiş; muhalefete baskıyı alabildiğine artırmıştı. “Gazeteciler yatak odalarımıza kadar girecek” diyerek iktidar olanlar basın özgürlüğünü rafa kaldırmış; cezaevlerini gazetecilerle doldurmuşlardı. Muhalif gazetecilerin art arda tutuklanarak kapatıldığı Ankara Cezaevi’nin adı “Hilton”a çıkmıştı. 80 yaşını aşmış liberal düşünceli Ahmet Emin Yalman ve Hüseyin Cahit Yalçın’ı bile içeri tıkacak denli karartmıştı gözünü Menderes iktidarı!

Buna karşı gençlik hareketleri çığ gibi büyüyordu. Üniversiteler ayaktaydı. Hükümetin gençlere karşı tutumu ise son derece acımasızdı.

28 Nisan 1960’ta İstanbul Üniversitesi öğrencisi Turan Emeksiz, Beyazıt’ta polis kurşunuyla öldürülünce memleket ayağa kalktı! Çetin Altan, ertesi gün “Bugün canım yazı yazmak istemiyor” diyerek Akşam
gazetesindeki köşesini boş bıraktı. Basın tarihimizde iz bırakmış bu protesto çok etkili olmuştu.

Sonra olaylar birbirini izledi ve halkın sokaktaki direnişi DP iktidarının sonunu getirdi…

Nâzım Hikmet, “Beyazıt Meydanı’ndaki Ölü” şiirini o günlerde yazmıştı:

“Bir ölü yatıyor / on dokuz yaşında bir delikanlı / gündüzleri güneşte / geceleri yıldızların........

© Birgün