menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Erkek şiddetine sistematik indirim: Sistematik hoşgörü

11 6
25.05.2025

Hemen hemen erkek şiddetinin, öldürülen kadının ardından şunları duyarız: “Daha önce de uzaklaştırma kararı vardı”, “Defalarca şikâyet etmişti”, “Koruma talebi reddedilmişti”… Bu cümleler artık haberin içinde yer alan bir cümleden ziyade, mevcut sistemin sessiz onayı haline geldi.

Erkek şiddetinden bahsederken sadece failden bahsetmek yetmez. Çünkü şiddetin devamlılığını sağlayan ve şiddetin sırtını sıvazlayan bir husus var: sistematik hoşgörü.

Erkek şiddetine sistematik hoşgörü; devletin, yargının ve kolluk kuvvetlerinin gerekli düzenlemeler yapmamasıyla, gerekli adımları atmamasıyla, hatta failin kravat takmasıyla, takım elbise giymesiyle, pişman olmasıyla (!), sosyal geçmişi ve kişiliğini de göz önünde bulundurarak uyguladıkları iyi hal indirimleriyle faile sağlanan kolaylıklarla faile “ben arkandayım” diyor.

Bahsi geçen cezasızlık, tekil hatalardan veya istisnai durumlardan ibaret değil, aksine bir düzen içerisinde tekrar eden ve neredeyse kural halini almış bir tutum haline geldi.

Yani durum artık “birkaç yanlış karar” değil, devletin ve yargı sisteminin düzenli olarak erkek şiddetine karşı genel ve sürdürülen bir anlayış biçimini yani “hoşgörüyü” yansıtıyor. Peyderpey gösterilen bu anlayışın da sistematikleştiğini gözlemliyor ve buna “sistematik hoşgörü” adını veriyorum.

Cinayet/şiddet faillerine iyi hal indirimleri uygulanarak, “Çok kıskandım”, “Çok öfkeliydim”, “Kendimde değildim”, “Onu çok seviyordum”, “Pişmanım” gibi savunmalar da artık yargı tarafından tolere edilebilen mazeretlere dönüşüyor. Yargının ve devletin de şiddet karşısında tarafsız değil, faile anlayış gösteren bir tutum gösterdiğini ortaya koyuyor.

Dolayısıyla burada söz konusu olan yalnızca ihmalkârlık değil; kadınların hayatı pahasına sürdürülen bir hoşgörü politikasıdır ve bu hoşgörü, sistemin bütün organlarına sinmiş, kurumsallaşmış bir anlayışın ürünü oluyor.

Kadın, karşısındaki erkekten şiddet görüyor, karakola başvuruyor. Çoğu zaman “Barışın, kocandır, söz verdi bir daha olmayacak” cevaplarını alıyor. Bir diğer şiddetten sonra kadının karakola başvurma gibi bir şansı olmuyor. Kadın erkek şiddetine kurban gidiyor.

Kolluk kuvvetlerinin takındığı “barışçıl, ılımlı” yaklaşım bir erkek şiddetine daha ihtimal veriyor. Bu yaklaşım da kutsal olan ailenin değil, kişinin özgürlüğü ve yaşam hakkı düşüncesini yok sayıp, şiddeti normalize eden ilk adım oluyor.

Dava açıldığında da mahkemeden çıkan karar adaletin değil, şiddetin failin lehine işlediğini gösteriyor ve düzenin sistematikliğini gösteren ilk adım oluyor.

İyi hal, haksız tahrik ve takim elbise indirimleriyle faillerin cezası iyileştiriliyor, öfkelerine “tahrik” kılıfı giydiriliyor. İnsan canına kastetmenin bahanesi olur mu? Adalet bu kadar zedelenir mi? Adalet bu kadar eğilip bükülür mü?

Yargı sistemimiz açıkça “Erkek şiddeti anlaşılabilir” diyor ve sistematik hoşgörü tam olarak bu noktada başlıyor. Fail ve geleceğin failleri “Nasıl olsa yargı bizi anlar” diyerek şiddete karşı cesaret buluyor.

Yazıya Nisan 2025’te yargının erkek şiddetine verdiği kararlar üzerinden devam etmek istiyorum. bianet’in Erkek Şiddeti Çetelesi’ndeki bilgilere göre, Nisan 2025’te 36 kadın, 2025’te ise 105 kadın öldürüldü. Erkekler, Nisan’da en az 44 kadına şiddet uyguladı, en 39 kız ve oğlan çocuğunu istismar etti, 15 kadını taciz etti. Erkekler, 59 kadını seks işçiliğine zorladı.

Ankara’da trans kadın seks işçisi D.D’ye saldıran ve ölüm tehlikesine sebebiyet veren H.G isimli erkeğin istinaf davası 25 Nisan’da devam etti. H.G’nin davası 20 Haziran’a ertelenerek bu süreçte de yurt dışına çıkış yasağı verildi.

Balıkesir’de ablası S.G isimli kadına cinsel saldırıda bulunan E.T, “nitelikli cinsel saldırı” suçundan yargılandığı dava 8 Nisan’da başladı. Mahkeme heyeti failin tutuksuz yargılanmasına karar verdi. Davası 6 Ekim’e ertelenen fail, hala topluma karışıyor.

İstanbul’da otobüste karşına oturan A.Ü isimli kadını taciz eden E.A isimli erkek, “teşhir suretiyle cinsel taciz” suçuyla tutuksuz yargılanıyordu. Davada 20 Nisan’da karar çıktı. Mahkeme heyeti erkeğe, “teşhir suretiyle cinsel taciz” suçundan 7 ay 15 gün hapis cezası verdi ve erkeğin cezası ertelenerek 1 yıl da denetime tabi tutulmasına karar verildi.

Diyarbakır’da Z.Y isimli kadını sosyal medya üzerinden mesajla taciz eden H.T isimli erkeğin yargılandığı davada 22 Nisan’da karar çıktı. Mahkeme heyeti, erkeğe “cinsel taciz” suçundan 2 bin 800 lira idari para cezası verdi ve erkek denetimli serbestlik kapsamında 5 yıl içerisinde suça karışması durumunda para cezasını ödeyecek.

Tüm bu örnekler ve rakamlar gösteriyor ki, kadınların hayatı bir istatistiğe, dava dosyasına ve haber satırına indirgeniyor. Kadınlar sadece şiddete değil, adaletsizliğe de direniyor. Kolluk kuvveti aile terapistliği yaptığında, yargı da faile kol kanat gerdiğinde bir kadın daha aramızdan ayrılıyor. Şiddeti besleyen sadece failin öfkesi değil; onu durdurmayan, cezalandırmayan ve caydırmayan çarpık düzendir.

Sistematik hoşgörü yargının iyileştirilmesiyle son bulur. Son bulmazsa şayet bir kadının adını daha “Direndiği için öldürüldü” manşetleri altında görmemiz an........

© Bianet