Hakikat ve adalet hayatın parçası olana kadar
Çin destekli Sırbistan yetkililerinin takriben üç sene boyunca tamir ettiğini iddia ettiği Novi Sad garının beton sundurması halkın üzerine çöküp 16 kişinin ölümüne sebep olunca milletin isyan duyguları gemlenemez hale gelmişti.
Öğrencilerin 1 Kasım 2024’te meydana gelen hazin hadisenin kurbanlarını anmak üzere düzenlediği sessiz protestoya hükümet taraftarları saldırınca direniş geniş çaplı bir harekete dönüşecekti.
Bu arada İnşaat, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Goran Vesiç istifa etme dirayetini göstermiş, bunun ahlaki nedenlerle alınmış bir karar olduğunu ve kazadan kendisinin mesul olmadığını vurgulamıştı.
Ülkenin başbakanı Miloş Vuçeviç de yolsuzluk karşıtı protestoların artarak devam etmesi üzerine bir süre sonra istifayı vazife bilecekti.
Lakin üniversite gençliğinin güdümündeki direniş yurt sathına yayıldı, yollar kesildi, üniversite binaları işgal edildi, muhtelif protestolarla talepler dile getirildi; fakat barışçıl hareketin karşısında gene şiddet vardı. Hükümet yanlıları ve polis göstericilere saldırdı, insanlar gözaltına alındı, kötü muamele gördü.
Gene de istekler karşılanmadığı sürece, isyan dinmeyen bir fırtına misali kuvvetlenerek devam edecek gibi duruyordu. Bir protestocu genç kadının megafondan ifade ettiği şekilde: “Oku, değiş, yarat, konuş, ta ki hakikat ve adalet günlük hayatın, her hayalin ve her istikbalin parçası olana kadar!”
fa
"En Gürültülü Sessizlik (Najglasnija tišina/The loudest silence)" adlı belgesel bizi kazanın vuku bulduğu, ülkenin ikinci büyük şehri Novi Sad’a, olağandışı bir yılbaşı kutlamasına dahil ediyor. Kazadan iki ay sonra tam 2025’e girilirken geniş bir protestocu kalabalığı kentin ana meydanında buluşup normalde kıyamet koparmaktan hoşlanılan anlarda saygı duruşunda bulunuyor. Bunu cinayet gibi kazanın kurbanların anısı için yapıyorlar, aynı zamanda suçluların hesap vermesine yönelik taleplerinden vazgeçmeyeceklerini de ispatlıyorlar.
Ülkenin muhtelif noktalarında her Cuma günü gar kazasının olduğu 11:52’de yapılan anma programları da birer ritüele dönüşmüş desek yeridir.
Ne de olsa fazlasıyla sevimsiz Aleksandar Vuçiç iktidarın tepelerinde, muhtelif kademelerdeki saltanatını yaşarken mesuliyet üstlenmeye pek meraklı görünmüyor.
Bilhassa gençler ülkedeki çürümüşlüğün, yolsuzlukların, nepotizm enflasyonunun farkında ve vaziyet değişene kadar direneceklerini her fırsatta ifade ediyorlar.
Adaletsizlik duygusunun insanı adalet adına mücadeleye provoke ettiğini söylüyorlar. Bunun içgüdüsel bir reaksiyon olduğunu da sözlerine ekliyorlar.
Yılbaşında gerçekleşecek sessiz kutlama öncesinde onları kâh kentin merkezine doğru ağırbaşlılıkla yol alırken, kâh ateş etrafında toplanıp içtikleri ve sohbet ettikleri anlarda takdirle izliyoruz. Pencerelerden onları alkışları ve sloganlarıyla destekleyenler de cabası.
Yaşananların onlara yüklediği sorumlulukla kutlama yapılacak bir durum olmadığını ifade ederlerken aslında hepimize insanlığımızı hatırlatıp gezegen çapında yaşanmakta olan birbirinden trajik hadiselere nispeten kayıtsız kalışımızı gözümüze sokmuş da oluyorlar.
Geçen ay gerçekleşmiş olan Saraybosna Film Festivali’nde yer alan 2025 Sırbistan yapımı 28 dakikalık belgesel bizi eski Yugoslavya’nın enkazı olmayı kabul etmeyenlerin diyarlarına sürüklüyor. Ülkenin kendine has siyasi birikiminden yola çıkarak neoliberal kapitalizmin kolay kolay kabul edilmediğinin işaretlerini bir kez daha alıyoruz.
Yönetmen ve senaryo yazarı hanelerinde adını gördüğümüz Aleksander Relyiç filme gazetecilik tecrübesinin getirilerini katmayı ihmal etmiyor. Fakat karşımızda sansasyonel bir televizyon programının duygu sömürüsü veya şiddetin pornografik yansımaları var sanmayın. Gayet aklı başında bir insan topluluğunun belirli bir ülkü çerçevesinde nasıl organize olduğunu, planını olası polis şiddetine rağmen sakince yürürlüğe koyuşunu ve sessiz protestosunu aynı ciddiyet ve disiplinle gerçekleştirmesini, neredeyse tarafsız bir bakış açısıyla izliyoruz. Bazı sekansların ise bana manasız ve aslında ruhsuz geldiğini ifade etmeden duramayacağım.
Gençlerin pozitif enerjisini bu arada muhakkak ki duyumsuyor, bir hafta süreceğine inandıkları direnişin 2025’in tümüne yayılmasını neredeyse şaşkınlıkla ama aynı zamanda gururla taşımalarına da şahit oluyoruz.
Filmde beni en çok tesir altında bırakan, uzaklarda yılbaşı vesilesiyle ille de havai fişekler patlatılırken kaza kurbanlarını ananların perdeden taşan duygusal yoğunluğu.
1968 ve 1996 yıllarındaki geniş katılımlı protestolardan sonra 2024 direnişi belli ki en başta üniversite öğrencilerinin olmak üzere sosyalist Yugoslavya halklarının şanına uygun bir şekilde evrilecek gibi duruyor.
Onların sloganlarından yola çıkarsak: “Öğrenci kraldır”.
Bir de: “Yeni bir zamanın zamanıdır”.
(RL/EMK)
Dardenne Kardeşler, sinema tarihine işçi sınıfının temsiline odaklanan yönetmenler olarak geçti. 1970’lerde Belçika’nın sanayi bölgelerinde işçi mücadelelerini belgeleyen filmler çekerken, 1990’larda aynı temaları kurmaca sinemaya taşıdılar. La Promesse (1996) ile başlayan bu çizginin en sert ve en çarpıcı halkası, 1999 yapımı Rosetta oldu.
O senenin Cannes Film Festivali’nde oybirliğiyle Altın Palmiye (Palme d’Or) ve En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini kazanan Rosetta’nın yarattığı........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d