Erkekler muhakkak ki ağlar
Belgeselin başında karma dövüş sanatları (MMA) klasmanında başarıdan başarıya koşan "Viking" lakaplı Geir Kåre’yi tanıyor, bembeyaz tenli, çevik ve atik vücuduna hayran kalıyoruz.
Derken derinliğini kestiremediği bir su kanalına atladıktan sonra hayatı altüst oluyor, ağır omurilik hasarından dolayı bedeninin göğüs hizasından aşağısı felce uğruyor.
Çocukluğundan itibaren ne kadar hareketli, ne kadar cesur, ne kadar "yaramaz" bir varlık olduğunu amatör aile filmlerinden idrak ettikçe paralize olmasının benliğini ne kadar sarstığını tahmin edebildiğimiz kadar ediyoruz. Üstelik dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu teşhisi konmuş olduğundan derslerinde çoğunlukla muvaffak olamadığını öğreniyor, bir öğretmenin ona "kafasız" demiş olmasından dolayı özgüveninin iyice sarsıldığı hususunda bilgilendiriliyoruz. Sınıfın karşısında bir metin okuması gerektiği zaman yerin dibine geçtiğini, beden eğitimi derslerinde ise kendini hoyratça teşhir etmekten hiç çekinmediğini de Geir’in kendisinden dinliyoruz: "Bana çok kuvvetlisin, hatta delisin dedikleri zaman mutlu oluyordum."
Yetişkin haliyle de tehlikenin sınırlarını zorladığını, buz tutmuş bir su tabakasının altından yüzüp buzu kafasıyla kırmak suretiyle oksijene kavuştuğunu görüyoruz. Bu hayat dolu, bedeniyle bütünleşmiş çılgın adamın başına gelebilecek en korkunç şey gelip onu buluyor; üstelik felcinin ümitsiz bir vaka olduğunu öğrendiğinde yaşamasının beyhude olduğunu sık sık ifade eder hale geliyor.
Uzaklarda oturan babası Aykan’la ilk karşılaşmaları sırasında birbirlerine sıkıca sarılarak ağladıkları sekansın hangi seyirciyi kayıtsız bırakabileceğini merak ediyorum.
Asabı fazlasıyla bozulmuş Geir’in akabinde birkaç defa daha ağladığını görüyoruz; lakin bir mucizenin peşinden giderek iyileşmek için dirayetle çabalayacak kadar da hayata tutunduğuna şahit oluyoruz.
Ona şefkatle eşlik eden sevgilisinin sadakatini tam manasıyla takdir edemeyecek kadar kendiyle meşgul kahramanımız istemeye istemeye de olsa, sonunda psikolojik analizlere başvurmak zorunda kalıyor.
Dövüşçü (Fighter) belgeselinin adı, Geir’in tabii ki yalnız iştigal ettiği spor dalına değil, hayata sıkıca tutunma gücüne de atıfta bulunuyor. İki kadın sinemacı Sunniva Sundby ve Mari Bakke Riise’nin adlarını yönetmen ve senaryo yazarı hanelerinde gördüğümüz 2025 Norveç yapımı 82 dakikalık belgesel önce CPH:DOX’ta, son olarak da Zürih Film Festivali’nde yer almıştı.
Çıplak vücudunu teşhir etmekten çekinmeyen Geir’in, başına gelen kazadan sonra kendini en cesur biçimde ortaya koyduğu sekans büyük bir olasılıkla anüs aracılığıyla vücuduna girmesi gereken bir ilacı tekerlekli sandalyede otururken bizzat yerleştirmeye çalışması.
Erkek bedeninin en iddialı dışavurumlarının kıyas arenalarından MMA sayesinde zaten film boyunca kasların ağırlaştırmadığı neredeyse ideal sporcu bedenlerine az çok aşina oluyoruz.
Ya film boyunca homofobik herhangi bir dışavuruma rastlamadım desem? Üstelik ortama hâkim ciddiyet sayesinde sporcuların genel manada "sululaştığını" veya "bayağılaştığını" da ne duyuyor ne de görüyoruz.
Lakin belgeselin fragmanında Geir’in erkekler arasında sık sık ifade edilen, kadınlara yönelik bir "zafer"e ulaştığını duyuyoruz. Gözümden ve kulağımdan kaçmış olabilir mi, yoksa filmin dizi olarak çekilmiş halinde yer alıp festival ortamında maçoluk taslayan kahramanımıza puan kaybettirme ihtimali olduğu için filmde istenmemiş bir sekans mı bu?
Geir’i destek amacıyla ziyaret eden seksolog doktora kendinden utandığını söyleyen ta kendisi değil miydi? Vaziyetini patetik ve gülünç bulduğunu, delirmek üzere olduğunu, her şeyi kırmak istediğini fazlasıyla kösteklenmiş Geir’den duymamış mıydık?
Yatağa çivilenmiş Geir’in taşkın enerjisi onun olası tedavi ihtimallerine obsesif şekilde dadanmasına da yol açıyor. Trump sempatizanı olduğu kadar dönekliğiyle de tanınan Joe Rogan’ı dinlerken Geir Mel Gibson’ın Panama’daki bir tıp kurumunda derdine çare bulduğunu duyuyor. Başında, kompetanlığı rahatlıkla tartışılır Robert F.Kennedy Jr.'ın durduğu ABD Sağlık Bakanlığı’nın gölgesinde neyin güvenilir olduğu bugüne kadar görülmüş ki bu seçenek Geir’in kurtuluşuna giden yolu açsın? Tabii ki yapılan okyanus aşırı yolculuk ve astronomik masraflar hüsranla sonuçlanıyor. Akabinde o zamana kadar ona eşlik etmiş sevgilisi, hayatının sonuna kadar yanında duracağına söz verip sevgililik münasebetlerini sonuçlandırıyor.
Yatağa neredeyse çivilenmiş Geir inadına rağmen psikolog destek almaya başlıyor ve aslında MMA sporcusunun çocukluktan itibaren öfke mağduru olduğunu biz de idrak ediyoruz. Zaten şiddeti sevdiğini, lakin haksız şiddete tahammülü olmadığını bizimle daha önce paylaşmış olması da tesadüf değil. Nitekim Geir eskiden aile içi şiddete fazlasıyla şahit olduğunu hatırlayıp babasıyla yüzleşmeye karar veriyor.
Çocukken defalarca şiddete şahsen maruz kaldığını itiraf eden babası Aykan, Geir’in annesini muhtelif kereler dövdüğünü de inkâr etmiyor, lakin çeşitli mazeretler öne sürüyor. Norveç’e yeni ulaştığı o dönemde kendini çok yabancı hissettiğini, dil bilmediğini, öfkesine mani olamadığını belirtiyor. 12 yaşındayken savaşa şahit olduğunu, ailesiyle birlikte vurulmamak için yerde yattıklarını ve ayağa kalkamadıklarını hatırladığını aktarıyor. Türkiye coğrafyası olduğu tahmin edilebilecek memleketinde kurşun yağmurunun bitmesini beklerken, kafasını kaldırıp bakan bir komşularının vurularak üzerine düştüğünü de Aykan şaşkınlık içindeki oğluna anlatıyor.
Çocukluğu gözünün önüne daha net bir şekilde gelmiş Geir’in dört yaşındayken annesini teselli etmek için "Babam gibi olmayacağım!" demiş olması boşuna değil.
Esas kahramanı en başta olmak üzere birbirinden enteresan karakterler ve akıcı montajıyla Dövüşçü belgeseli seyirciyi ekran karşısına çiviliyor. Lakin senaryoda bazı eksiklik ve aksamalar filmin diziden devşirme olduğu hissini pekiştiriyor.
Geir daha sağlıklı bir birey olma yolunda babasıyla görüşmesini tabii ki psikologla paylaşıyor. MMA sporcularının çoğunun mazisinde aile içi şiddet olduğunu da bu vesileyle öğreniyoruz. Çocukken Geir annesinin elini tutarken babasının annesine ısrarla vurduğunu hatırlıyor. Psikolog şahsen şiddet gören çocuklara kıyasla şiddete şahit olanların daha travmatik olduğunu bizimle de paylaşmış oluyor. Ne de olsa kendine yönelik........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d