Damardan Napoli
İstanbul’lu Beyoğlu esnafı “Gömlekçi” Nino’nun anısına
Eurovision Şarkı Yarışmasından daha “yaşlı” olan İtalya’nın medarıiftiharı Sanremo Festivali ülkenin pop müzik nabzını tutmayı sürdürüyor. İtalya’da yaratılan müzik eskiden dünyaya hitap edebilirken günümüzde uluslararası albenisini fazlasıyla yitirmiş olsa da sansasyonel etkinlik bu sene 75. defa tertiplenmiş oldu.
Genel gidişata paralel olarak engin müzikal gelenek, kabiliyet ve zevklerini kaybetmişe benzeyen halk da günler boyunca televizyondan naklen yayınlanan festivale her sene talim etmeyi sürdürüyor. Ortaya çıkan şarkıların çok büyük bir çoğunluğunun kısa zamanda unutulan birer tüketim ürünü olması ülkenin çoktan teslim olduğu kapitalist sistemin gayet tabii bir sonucu.
Fakat İtalya müzik endüstrisinin bu acıklı vaziyet karşısında yılmaya niyetli olduğu sanılmasın.
Büyük tantanalar koparılmak suretiyle duyurulan, festivalin kimler tarafından organize edilip sunulacağı, hangi şahsiyetlerin Sanremo sahnesine çıkabileceği, hangi şarkıcıların yarışmaya layık görüleceği, neredeyse bütün seneye yayılan “mastürbatif” bir dinamiğe dönüşüyor.
Zaten köşe başlarını tutmuş müzik, gösteri ve televizyon dünyası kodamanlarının cilalanmış egosu yalnız İtalya’da değil, kabiliyetli seslerin yarıştırıldığı gezegen çapındaki tüm televizyon programlarında layıkıyla afişe oluyor.
Kuzey İtalya’da genellikle “tembellik”, “fakirlik”, “asalaklık”, “pislik”, “suç” gibi olgularla özdeşleştirilen ülkenin Güneyinden bahsedildiğinde oldum olası akla gelen ilk şehirlerden biri Napoli. Klasik napoliten şarkılarla romantik ruhları nesiller boyunca beslemiş olan eski kraliyet başkenti zamanla tukaka olmuş, orada ortaya çıkan müzik eserleri de küçümsenir hale gelmiş.
1986 yılında Napoli’li şarkıcı Nino D’Angelo ülkenin Kuzeyinde, Liguria bölgesinde gerçekleşen Sanremo Festivaline davet edilince neredeyse kıyamet kopmuş.
Hakkında mütecaviz lafı sarfedilmiş, icra ettiği müzik için “fazla basit” sıfatı kullanılmış, halk müziğinin sanatla alakasızlığından dem vurulmuş, sahneye çıkmaya hakkı olmadığı tezi savunulmuş.
Yani anlayacağınız, İtalya’nın Kuzeyi adeta rencide olmuş.
Oysa Nino memleketi Napoli’de bir ilahtı ve Sanremo’ya giderken onu beş bin kişi uğurlamıştı. Yarışmayı kazanma ihtimali yüzünden, bizim de gayet iyi bildiğimiz dalavereci akılla Napoli şehrinin halk oylamasından çıkarılma ihtimalinden bile bahsedilmiş. Nino yarışmadan bir ara çekilmeyi ve Napoli’ye ailesinin yanına dönmeyi bile düşünmüş. Lakin mütevazı köklerinin kazandırdığı olgunlukla röportaj veren genç sanatçı Sanremo’ya katılmasının kendisi ve hemşerileri için yeterli olduğunu söylerken Napoli kahramanı Masaniello gibi zafer ümidini de “neden olmasın” ifadesiyle dışa vurabilmiş. “Halk kazansa fena mı olur yani? Ben hiç bir zaman muzaffer olamayanlardanım!”
2025 yılı 82. Venedik Uluslararası Film Festivali programındaki "Nino.18 Gün (Nino. 18 giorni/Nino. 18 days)" adlı belgesel bizi İtalya’nın bitmeyen Kuzey-Güney gerginliğine dahil ederken kahramanına muhakkak ki hürmet duymamıza yol açıyor.
Sinemacı Toni D’Angelo, şarkıcı, besteci, aktör, televizyon şahsiyeti, film yönetmeni, senarist ve yazar özellikleri taşıyan babası Nino hakkındaki belgeselin yönetmeni olup sensaryosuna da katkıda bulunduğundan karşımıza mümkün olabildiğince samimi bir biyografi çıkıyor.
Napoli’nin fakir mahallelerinde büyümüş Nino, içine doğduğu aile zar zor geçinmesine rağmen her zaman hayat doluymuş. Bir avluya benzer çıkmaz sokakta diğer ailelerle iç içe bir hayat sürdürürlerken baskın hissiyatı onlarca kardeşi ve birden fazla annesi olduğuna dairmiş. Müziğe çocukluğundan itibaren kabiliyeti fark edilmiş, yerel müzik piyasasında dikkat çekerken Beatles şarkılarına Napolitence sözler uyarlayıp icra etmiş. Şöhrete kavuşma arzusuyla coğrafyada bolca bulunan diğer sanatçılardan farklı bir imaj sahibi olabilmek için saçına bob kesimi uygun görmüş. Zamanla Raffaella Carra’dan sonra çizmedeki en meşhur sarışın boblu şahsiyet olarak anılmsasına neden olan sözkonusu kesimin uygulayıcısı berber, Nino’nun berberliğini halen sürdürüyor.
Bazı anlarda bir dans koreografisini izlediğimiz hissini veren belgeselin montajı seyircinin bilhassa mazi ve günümüz arasında ahenkle gidip gelmesini sağlıyor. Belgeselin yönetmeni Toni tam doğacakken Palermo’ya iki günlük bir konser dizisi için gitmiş Nino’yu hayranları onu 18 günlük bir maratona “ikna” edince genç baba oğlunun doğumuna katılamamış. Dolayısıyla 2025 İtalya yapımı 90 dakikalık belgesel aslında oğulla baba arasında bir çeşit hesaplaşma ve yakınlaşma vesilesi sayılabilir. Şurup gibi akan film için rahatlıkla, oğuldan babaya zarif bir hürmet ve sevgi dışavurumu diyebiliriz.
Filmde İtalya’nın Güneylilerine yönelik bitmez tükenmez önyargıları ve ırkçılığı duyumsadığımız kadar Napoli’nin suçla özdeşleşen yüzünü de tanıyoruz. Nino bilhassa Sanremo’ya iştirak ettikten sonra ilahlığını yurt sathında ispat etmiş sayılınca haraççılar kapısına dayanmış, anonim telefonlarla olduğu kadar silah atışlarıyla da tehdit edilmiş; bunun üzerine Nino çareyi çoluk çocuğu toplayarak Roma’ya taşınmakta bulmuş.
Şehrini ve köklerini terk ettiğine her zaman çok üzülen Nino gene de Napoli’ye olan bağlılığını her fırsatta ispat ediyor.
Filmde bir diğer halk çocuğu olan Napoli futbolcusu Maradona’yla yakınlığı da layıkıyla anılıyor. Belgesel boyunca muhtelif sekanslarda şahit olduğumuz Nino’nun geçen seneki muhteşem konserini Diego Armando Maradona adını taşıyan stadyumda vermesi de hoş bir tesadüf.
Bilhassa Napoli’de hitap ettiği halk kesiminin, bir diğer konserine ev sahipliği yapmış ihtişamlı San Carlo opera sahnesini ancak Nino sayesinde sahiplenebildiklerini de öğreniyoruz.
Muhtelif alanlarda kendini ispat etmiş Nino Güneyli olup Kuzeyde de kendini kabul ettirmiş bir Napoli delikanlısı. Genç yaşta evlendiği eşine, çocuklarına, torunlarına gayet şefkatli yaklaştığını gördüğümüz Nino olgunluk döneminde dünya çapında müzisyenlerle de çalışmış. Billy Preston’ı belgeselde bize Miles Davis ile alakalı enteresan bir hatırasını aktarırken görüyoruz: Miles’ın evindeki partiler daima cazla başlayıp Nino D’Angelo şarkıları ile sona erermiş!
Napoli’nin yakın mazisini görüntüleyen siyah-beyaz ve renkli arşiv filmleriyle Nino D’Angelo belgeseli halka malolmuş damardan bir Güneyli karakterini, özel hayatının renkli teferruatıyla da tanımak için birebir.
(RL/EMK)
Seyir Derneği ve Ayvalık Belediyesi işbirliğiyle düzenlenen 4. Ayvalık Uluslararası Film Festivali, dün akşam (16 Eylül) Büyük Park Amfitiyatro’da gerçekleştirilen açılış töreniyle başladı.
Açılış töreninde konuşan Festival Direktörü Azize Tan, dijital teknoloji ve sanatı bir araya getirerek “deneysel sanat” akımına öncülük eden ve 23 Nisan 2025’te hayatını kaybeden Teoman Madra’nın ilham verdiği festival afişinden bahsederek “Başından itibaren Ayvalık gibi kendine özgü karakteri olan bir festival yapmak istedik. Sanıyorum yıllar içerisinde de bunu başardık,” dedi.
Bini aşkın seyircinin katılımıyla gerçekleşen törende, Diageo Türkiye’nin katkılarıyla verilen “Yeni Bir …” Ödülü’nün sahibi de açıklandı. Serra Yılmaz, Nermin Er, Tolga Karaçelik, Ayris Alptekin ve Hasan Nadir Derin’den oluşan........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Sabine Sterk
Stefano Lusa
Mort Laitner
Ellen Ginsberg Simon
Gilles Touboul
Mark Travers Ph.d