Halkın kime kızacağına serbestçe karar vermesine ne denir?
Bizlerin ömürleri için çok uzun, ehli siyaset içinse oldukça kısa bir süre içinde yaşadığımız sistemlere isim konmaya çalışılıyor.
Sistem adlandırma heyetleri “demokrasi cetveline” bakarak kerteriz alıyor ve sapmalara isim koymaya çalışıyor. Efendim işte otokrasi, istibdat, monarşi, saltanat, bonapartist plebisitli otokrasi, sultanlık gibi; ama şartlı — faşizme benzese de sadece andırıyor…… Böyle devam ediyor.
Kendi adıma bunları pek anlamıyorum, ayırt edemiyorum. Anlamam iyi olur tabii; ama “bilmesem de olur” demiyorum. Kavga edeceksen önce karşı tarafın adını koyacaksın’ diyenler var. Ancak ben, karşı tarafa isim koymak için değil; canımın çektiği için kavga etmeyi daha çok seviyorum. Başkası için bir şey istediğim yok; ne istiyorsam kendim için.
Buraya kadar sorun yok, değil mi? Anlaştık. Diyelim ki halk denen, temyiz kudretine sahip kitle olarak bir seçim yapacağız. eçim yapabilmek için önümüzde en az iki seçenek olmalıdır.
Bu seçimi neye göre yapacağız, daha doğrusu neyi seçeceğiz? Parmak kaldırırken hissimiz nedir? “Ben bu seçeneklerden şunu istiyorum mu” yoksa “kaynımgiller gülmesin de ne olursa olsun mu”? Hah, işte benim burada kafam karışmaya başlıyor. Çünkü eğer ben birini tercih edersem başka; diğerinin tercih ettiğinin olmaması için çabalıyorsam başka bir yere varıyorum, değil mi?
O zaman da ben aslında, senin tercih ettiğinin olmamasını sağlamayı tercih ederek kendimle ilgili hiçbir tercih yapmamış oluyorum. Bu durumda ben, senin istediğinin olmamasından mutlu olan biriyim demektir. Eh, bu da en hafifinden saçma.
Bu düzeyde hiçbir insan evladı saçmalamaz. O zaman soruyu değiştirelim. Diyelim seçim yapacağız. “Ben şunu seçiyorum, çünkü bu bana iyi geliyor, işime yarıyor, bundan bir faydam var” — artık neyse. Peki, ben bu faydaya sadece şunu seçersem mi ulaşıyorum?
Diğerini o nedenle mi seçmiyorum yoksa şimdi yararlandıklarımdan, diğeri gelince mahrum mu kalacağım? Benim yararlandıklarımdan başkaları yararlanmasın mı istiyorum? Bak, burası biraz karışık gibi ama aslında değil. Neden değil? Çünkü seçtiğim bana hakkım olanı veriyorsa veya hakkım olanı almamı engellemiyorsa seçimim doğrudur. Diğer seçenekte bunlara zarar geleceğini düşünüyorsam tabii seçmem. Hakkım olmayanı almak için seçim yapacak hâlim olmadığı için buradaki karışıklık biter. Nihayetinde hakkı olmayanı almak için örgütlenmek olanaksızdır. Bence öyledir.
Sorumuzu yine değiştirelim. Ben kime kızıyorum ve neden kızgınım? Buna karar vermeliyim ki hem beni kızdırana kafa tutayım hem de seçeneklerimi ona göre değerlendireyim. Kızgınım çünkü açım, yorgunum, neşem yok, ağzımın tadı kalmamış…
Seçeneklerden biri veya hepsi — artık neyse durumumuz. İçimde böyle duygular var; bunun nedenini bulmak istiyorum. Diyene cevap verme telaşında olanlardan müteşekkil devasa bir sektör var. Seferberlik ilan etmişler. Her konuşan kafadan bir ses çıkıyor, bunca yorum bırakıyorlar ekranın önüne. Efendim, dış güçlerden tut da kaynımgillere; dünyadışı varlıklardan gariban bir gezegenin kendi hâlinde dönüşüne; oradan alıver de tümüyle bilgisayar ortamında türetilmiş paraya benzer şeylerin değerinden imanında inceden zayıflamaya… Meşrebine, mezhebine uygun yorumu seç, beğen, al.
“Aldım yorumumu elime, gittim kahveye.” Herkes yorumunu almış gelmiş, birbirine sallıyor da hesabı ödememek için “son sözü ben söylerim” ayağına konuşup kaçanları da görüyoruz; gürültüde kaynıyor, sanılmasın. Başladık ama bir yere varamıyoruz: Sen kime kızıyordun, ya sen, öteki kime kızıyordu? Biri diyor: “Sen bırak benim kime kızdığımı, sen kime kızıyorsun onu söyle de bilelim.” Yorumlararası münazara bir türlü başlayamıyor. O arada kahveci at yarışı kanalını kapatıp haberleri açıyor. Dudağını büzdürerek değişik bir sesle konuşan efendiden bir tip, “Asgari ücret, adına yaraşır bir seviyede bırakılarak vatandaşlarımıza söz verdiğimiz gibi…” derken ortalık kararır gibi oluyor.
Kahveci anlıyor tabii, daha hesap alamaz bu ekipten. Talaş dolu kovayı alıp yere döküyor, boş sandalyeleri masanın üzerine çeviriyor. Ocağı kapatıp bağırıyor: “Kapatıyoruz. Kime kızdığına karar verenleri yarın bekleriz.”
(ÖE/EMK)
Toplumun son yıllarda bebeğe de çocuğa da ergene de bakış açısında değişimler yaşandı. Negatif yönlü değişimler olduğu gibi neyse ki nefes aldığımız iyi yönde gördüğümüz değişimler de oldu. Bunun da mimarları çocuğa bir şeyi hak temelli anlatmayı gaye edinen yazarlar, çizerler, ebeveynliğe mülkiyet hakkı üzerinden bakmayan yetişkinler ve çocuğun birey olma hakkını gündeme getiren sivil toplum oldu.
Yer yer evlere de girdi bu değişim.........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Ellen Ginsberg Simon
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d