menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Neredeler?

9 8
20.05.2025

“Bu mücadele çok ama çok ağır ve acılarla dolu.”

Bu sözler 2007’de oğlunu kaybeden Meksikalı Diana Iris García’nın dudaklarından zorla dökülüyor. Oğlunu kaybettikten sonra, Meksika’daki birçok anne gibi onu arama mücadelesine girişiyor. Oğlunun neşeli, konuşkan olduğunu söyledikten sonra, küçüklüğünden bu yana bisiklete binmeyi, dans etmeyi sevdiğini de ekliyor. Hangi anne evladını böylesi sözlerle tanımlamaz ki?

Sadece Meksika’da değil; Arjantin, Cezayir, Bosna Hersek, Lübnan’da da benzeri ağır anlatımlarla karşılaşmak mümkün. Oğlunun bulunduğunu düşündüğü bir toplu mezardan çıkarılan kemiklere adli tıp sürecini bekleyemeyen Iraklı bir anne, “Ben onu kokusundan tanırım” demişti.

Ve tabii Türkiye. Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın, zorla kaybedilen her bir yakınının hikayesini böylesi yürek burkan anılarla dinliyoruz. Berfo Ana, “Benim evladım gelir diye kapıyı bacayı açık bıraktım. Ay geçti, gün geçti, sene geçti, benim çocuğum gelmedi. Benim çocuğum ölmüşse, cenazesini bana versinler” diyordu. Hangi yürek dayanır bu sözlere?

Cumartesi Anneleri/İnsanları, 17-31 Mayıs Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası programını yayımladı. Hafta boyunca mezar anması, film gösterimi, panel vb. etkinliklerle hem zorla kaybedilen sevdiklerimizi unutmadığımızı göstereceğiz hem de bu ağır insan hakkı ihlalleriyle ilgili adalet talebimizi yineleyeceğiz.

27 Mayıs 1995’te Galatasaray Meydanı’na çıkanlar, ülkemizdeki insan hakları hareketinin en direngen ve kararlı mücadelesini başlattı. Talepleri açıktı:

Bu talepler bugün de geçerli. O nedenle, İnsan Hakları Derneği (İHD) olarak mücadele haftası vesilesiyle yayınladığımız açıklamada adalet, hakikat ve barış vurgusu yer alıyor. Gözaltında kaybedilenlerin akıbetinin açıklanması, fail ve sorumluların hesap vermesi gerektiğini vurguladığımız açıklamada, gözaltında zorla kaybetmenin Türk Ceza Kanunu’nda insanlığa karşı suç olarak tanımlanması gerektiğini de belirttik.

700. hafta ile 1000. hafta arasında işkence ve kötü muameleye varan polis şiddeti son bulmuş olsa da, bir hafıza mekânı olan Galatasaray Meydanı hâlâ tam olarak açılmış değil. 300 hafta boyunca yaşanan polis şiddetine karşı ailelerin meydan ısrarından vazgeçmemeleri bu mücadeledeki kararlılıkların bir diğer göstergesi.

Meydanın tüm Cumartesi Anneleri/İnsanları’na sınırsız açılmaması, Anayasa’da ve uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan toplantı ve gösteri hakkının hâlâ etkili bir biçimde kullanılamamasının bir sonucu.

Gözaltına zorla kaybedilme, dünyanın farklı yerlerinde, bilhassa askeri darbeler, silahlı çatışmalar ve savaşlar döneminde yaygın bir biçimde yaşandığı için, buna karşı mücadeleler de dört bir yanda yürütüldü/yürütülüyor. Arjantin’deki Plaza de Mayo Anneleri de bu mücadelenin öncülerindendir. Akıbetini sordukları yakınlarının isimlerini başlarına taktıkları eşarplara işleyerek mücadelelerindeki kararlılıklarını yaratıcı bir biçimde gösteriyorlardı.

Plaza de Mayo Anneleri ve Cumartesi Anneleri/İnsanları arasındaki yakın ilişki birçok defa dile getirildi. Bu mücadeleyi yürüten annelerin sıcaklığı ve dostluğu, sınırları aşarak birbirine güç veriyor.

Plaza de Mayo Anneleri’nin dostluğunu, 26 Temmuz-5 Ağustos 2024’te Buenos Aires’te onları ziyaret ettiğimde bizzat yaşadım. Dernek binalarında kendimi evimde hissettim. Örneğin, María Adela, bir yandan cunta döneminde kaybedilen üniversite öğrencisi abisinin akıbetini soran annesinin mücadelesini anlatırken, bir yandan da kendi elleriyle mandalina soyarak beni rahat hissettirmeye çalışıyordu.

Diğer tüm ihlaller gibi zorla kaybedilmenin de kaynağı silahlı çatışmalar ve savaşlar olduğu için, açıklamamızda kalıcı bir barışın yaşamsallığının altını bilhassa çizdik. Bu bakımdan, 1 Ekim 2024’te MHP lideri Devlet Bahçeli’nin tokalaşmasıyla başlayan, 27 Şubat’ta Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”yla ivme kazanan ve 12 Mayıs’ta PKK’nin kendisini feshetmesiyle yeni bir aşamaya geçen barış süreci çok kıymetlidir.

Türkiye’de zorla kaybedilmelerin en yoğun yaşandığı 1993-1995 yıllarının, silahlı çatışmaların da arttığı bir dönem olması tesadüf değil. Bu bakımdan, yürütülen çözüm süreci acıların sağaltılmasına katkı sunabilir.

Galatasaray Meydanı’na gelirken Cumartesi Anneleri’nin ellerinde karanfil oluyor. Elinde karanfil olanlardan korkulur mu? Annelerin diğer elleri ise yüreğindedir. Eli yüreğinde olan annelerden korkulur mu?

Korkanlar var. Korkanlar, en ağır hak ihlallerini gerçekleştirerek insanları ailelerinden, sevdiklerinden koparanlardır. Korkanlar, bu ihlallerin gerçekleştirilmesinin emrini verenlerdir. Korkanlar, cezasızlık politikasını izleyerek, yıllardır yakınlarından haber alamayanların her an bu acıyı yaşamasına yol açanlardır.

Her Cumartesi Galatasaray Meydanına ulaşan Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın ilk sorusu: Neredeler?

Evladı zorla kaybettirilen bir anneye verilecek tek yanıt, evladının akıbetiyle ilgilidir. Her Cumartesi Galatasaray Meydanına bıraktığımız karanfillerin kokusu, zorla kaybedilenlerimize ulaşıyor.

Yazının girişinde andığım Meksikalı anne Diana Iris García sözlerini şöyle sürdürüyor: Ama bu mücadele sevgi ile yürütülüyor ve bizi, mücadelemizi ayakta tutan da bu sevgi.”

Zorla kaybedilenlen sevdiklerimizi bulup hakikati ortaya çıkarıp adaleti sağlayana kadar insan hakları mücadelemize devam.

Bu mücadelede kendimi en borçlu hissettiklerimin başında gelen Cumartesi Anneleri/İnsanları’na saygıyla.

(Oİ/VC)

Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaş, milyonlarca insanı yerinden etti, kentleri harabeye çevirdi, toplumsal yapıyı parçaladı. Bu........

© Bianet