Sürecin sık kullanılacak kavramlarından birisi: 'Eşitlik'
27 Şubat 2025 tarihinde “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” başlıklı metnin kamuoyuyla paylaşılmasından itibaren sol-sosyalist çevrelerde uzun zamandır yapıl(a)mayan yazılı tartışmalar son zamanlarda yürütülmeye başlandı. Hem “barış” sürecine, hem süreçte yayımlanan ve ilki gibi Kürdistan İşçi Partisi önderi Abdullah Öcalan adına paylaşılan “perspektif” ve “manifesto” metinleriyle birlikte, yazılı olarak yapılan tartışmalar daha da canlandı. Zaman zaman “nezaket” sınırlarını aşan ifadeler içerenler olsa da Türkiye sol-sosyalist yazınını zenginleştiren, okuyucuyu geliştiren tartışmalar olduğunu paylaşmak isterim.
Bu yazıda, söz konusu tartışmaya katılan yazarların birçoğunun metinlerinde geçen kavramların çoğu zaman birbirine benzer içeriklerde kullanılmadığı izlenimi edindiğim için sıkça yer verileceğini düşündüğüm “eşitlik” kavramı üzerinde durmak istiyorum.
Biraz dikkatlice ve sorgulayarak bakıldığında, toplum biçimlerinin, toplumsal ilişkilerin incelendiği, değerlendirildiği çalışmaların büyük bölümünde eşitlikten değil, eşitsizlik ve eşitsizliklerin sonuçlarından söz edildiği fark edilecektir. Eşitlik, çoğu zaman bu metinlerde tanım, kavram ya da içerik olarak yer almamaktadır. Ya da eşitsizlik, nedenleri ve sonuçları itibarıyla bir değerlendirmeyle ortaya konduktan sonra, eşitlikten, bozulan ve ulaşılması gereken bir durum ve hedef olarak bahsedilmektedir. Bu durumun söz konusu olduğu çalışmalarda çoğunlukla, iki milyon yıllık bir süreye ulaştığı bilinen sınıfsız toplumsal yaşantı dönemine yer verilmediği gibi, sınıflı toplumsal yaşantı olarak da kapitalizmle sınırlı kaldıklarından, eşitsizliğin kapitalist toplum biçimine içselleştirildiği diğer sınıflı toplum biçimlerinde neredeyse yok sayıldığı izlenimi bile edinilebilir. En azından “yeni” okuyucu için böylesi bir risk taşımaktadır. Özetle; toplum bilim yazınında “eşitlik”, genellikle eşitsizlik(ler) üzerinden ve dolaylı olarak tanımlanmaya ve/veya açıklanmaya çalışılmakta, “eşitsizlik” kapitalizme özgünleştirilmektedir.
Türkçede “eşit” sıfat, “eşitlik” isim olarak kullanılıyor. Türkçe sözlüklerde eşit, ‘yapı, değer, boyut, nicelik ve nitelik bakımından birbirinden ne artık ne eksik olmayan iki ya da daha çok şey’ ve ‘aynı haklardan yararlanan, aynı düzeyde olan kimse’ olarak tanımlanmaktadır. Eşitlik ise ‘iki ya da daha çok şeyin eşit olması, yasalar yönünden insanlar arasında ayrım bulunmaması ve bedensel, zihinsel başkalıkları ne olursa olsun, insanlar arasında toplumsal ve siyasal haklar yönünden ayrım bulunmaması’ durumları olarak tanımlanmaktadır.
Bryan Turner ise, “Eşitlik” başlığını taşıyan kitabında tek bir tanım vermek yerine, eşitliğin dört tipinin olduğunu belirtmiş ve her birini içinde bulunulan toplum biçiminin ürettiğini de ortaya koyarak, ayrı ayrı açıklamayı tercih etmiştir. Bunlardan ilki “varlıksal eşitlik”tir. Varlıksal eşitlik, insanın yalnızca insan olmasından kaynaklanan ve doğuşuyla birlikte sahip olduğu, bazı dinlerde ve ahlak anlayışlarında görülen eşitlik tipi olarak tanımlanmaktadır.
İkincisi “fırsat eşitliği”dir. Yurttaş eşitliği, devlet alanında eşitlik olarak da bilinmektedir. Fırsat eşitliği, esasen sınıflar arası eşitliğin hukuksal olarak tanımlanması olarak tanımlanabilir. Fırsat eşitliğinde, toplumda-ülkede yaşayan herkese ticaret yapma, okuma, çalışma, seçme ve seçilme vb. haklar yasal olarak tanınmıştır. Ancak, bu hakların kullanılabilir olmasıyla ilgilenilmez. Oysa var olan bu hakların hemen tümü parayla satın alınmakta, edinilebilmektedir. Parası olan “herkes” okuyabilmekte, parası olan “herkes” sağlık hizmetinden yararlanabilmekte, parası olan “herkes” ticaret yapabilmekte, parası olan “herkes” parlamenter demokraside temsil edilmekte, parası olmayanlar ise emeğini “özgürce” ve “pazarlık yaparak” satabilme hakkına yasal olarak sahip bulunmaktadır.
Fırsat eşitliği, kişilerin tanımlanmış bu haklar kapsamında, yetenek, beceri ve çalışkanlıkları ölçüsünde başarıya ulaşabilecekleri kabulüyle rekabet ortamının sağlanmasını koşullar. Fırsat eşitliği, feodalizmin son dönemlerinde burjuvaziyi yasal kısıtlamalardan kurtarmayı hedefleyen, klasik liberalizmin bir ürünüdür. Bu nedenle, rekabete başlama aşamasındaki farklılıklarla, sınıfsal aidiyetlerden kaynaklanan eşitsizliklerle ilgilenmez. Bunun için, bir anlamda “eşitsizliğin hukuksal olarak tanımlaması” diye de kabul edilebilir. Fırsat eşitliği, özetle “herkese (kişiye) istediği her alanda ‘yarışa’ başlama hakkının verilmesi ve rekabet koşullarının sağlanmasıyla” ilgilidir.
Turner, eşitlik tiplerinin üçüncüsü olarak “şartlarda eşitlik”i tanımlamaktadır. Şartlarda eşitlik, erişim ve yararlanma eşitliği olarak da adlandırılabilir. Kapitalizmin reformizm evresinde yaşam bulmuş, yurttaşlığı toplumsal düzeyde tanımlamış ve toplumsal bölüşümün yeniden düzenlenmesiyle hayata geçirilmiştir. Başka bir ifadeyle, şartlarda eşitlik, kişilerin üretim ilişkilerindeki pozisyonu, sınıfsal konumu değişmeden özellikle sağlık, eğitim vb. sosyal politika alanlarının “toplumsal bölüşümün yeniden düzenlendiği” alanlar olarak düzenlenmesiyle sağlanmıştır. Herkesin önceden tanımlanmış (asgari) ölçülerde/düzeyde eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi haklara ulaşabilmesini ve yararlanabilmesini ifade eder. Daha fazlasını istiyor ve/veya gereksiniyorsa para karşılığında satın almak durumundadır. Birçok bileşeni içermekle birlikte, şartlarda eşitlik kapitalizmin genişleme döneminin bir “manipülasyonu” olarak, sosyal devlet uygulaması döneminde, özellikle Batı Avrupa ülkelerinde belirli bir süre (yaklaşık otuz yıl) uygulanmıştır. Sınıflar, sosyoekonomik statüler ve yerleşim yerleri arasındaki ekonomik, sosyal (sağlık, eğitim, ulaşım, haberleşme vb.) farklılıklar kısmen azalsa bile, özünde sürmüştür. Fakat ekonomik durgunluğun ardından yaşanan bunalımla birlikte “verilen” haklar geri alınmış/kaybedilmiştir. Özetle, şartlarda eşitlik özünde eşitsizlikleri ve nedenlerini ortadan kaldırmaz, yalnızca sınırlayabilir. Bununla birlikte, ilk örneğinde de olduğu gibi, kapitalist toplum biçiminde sürekliliğinin olması da mümkün değildir.
Sonuçlarda eşitlik, yurttaşlığın fırsat eşitliğinde olduğu gibi yasal, şartlarda eşitlikte olduğu gibi toplumsal haklarla birlikte ekonomik hakların varlığını da içermektedir. Sonuçlarda eşitlik için tanımlanan ekonomik hakların temelinde üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti ve denetimi ile üretime katılım koşulu yer almaktadır. Toplumun üretici temeli üzerindeki mülkiyetin ve denetimin toplumsallaştırılmasıyla sağlanabileceği belirtilmektedir. Bunu sağlayabilecek toplum biçimi olarak da sosyalizmi işaret etmektedir.
Engels, ilk baskısı, Fransız Komünü’nün hemen sonrasında, işçi sınıfının iktidarı için devrimci umutların yoğun olarak yaşandığı bir dönemde, 1878 yılında basılan Anti-Duhring adlı eserinde eşitlik kavramıyla özel olarak ilgilenmiştir. Kavramı tarihsel süreç içerisinde taşıdığı özelliklere göre ele alan Engels, tam eşitlik, göreli eşitlik, burjuva eşitliği ve proleter eşitlik olmak üzere o tarihe kadar dört tip eşitlik yaşandığı-talebi bulunduğunu ortaya koymuştur.
Tam eşitlik, insanların insan olarak ortak bir şeye sahip bulundukları ve bu ortaklıklar üzerinden eşit oldukları anlamına gelmektir. Engels, bu tanımlamanın gerçek olabilmesi için insanların, yalın insan kavramı dışındaki bütün farklılıklarından (sınıf, cinsiyet, kültür, din, yetenek vb.) ve ulusal, siyasal ve ekonomik ilişkilerden “kurtulmuş”, dışında tutulmuş olmasının zorunlu olduğunu belirtmektedir. Ve bu koşullar nedeniyle, tam eşitliğin hayata geçmesinin mümkün olamayacağı gerçeğini ortaya koymaktadır.
Göreli eşitlik ile bir toplumun bütün üyelerinin eşit bir siyasal ve toplumsal değere sahip olma hakkını ifade etmektedir. Engels, buradaki hakların kökeninin de yine insan olma ortak niteliğinden köken aldığını vurgulamaktadır. Sınıflı toplumlarda, sınıflara rağmen bütün insanlar arasında uygulanan bu kapsamdaki eşitliğin Hıristiyanlıktaki ilk günah eşitliği olduğu örneğini vermektedir.
Burjuva eşitliği, esasında ekonomik ilişkilerdeki gelişmelerin yarattığı gereksinimlerin karşılık geldiği siyasal değişimlerin dört başı mamur bir örneğidir. Başlangıçta kendisi de feodal bir zümre olan burjuvazi, zanaatın yerini manüfaktürün alması ve gelişen dünya ticaretiyle birlikte, engellerle karşılaşmaya başlayınca eşit hukuk temelinde özgürce değişim yapabilen, özgür emtia sahiplerinin varlığını zorunlu kılan koşulların yaratılması için mücadele etmek zorunda kalmıştır. Söz konusu tarihsel dönemde birbiriyle benzer düzeydeki bağımsız devletlerin varlığı söz konusu özgürlük ve eşitlik taleplerini bir ya da birkaç devletle sınırlı kalmak yerine ülke sınırlarını aşan, neredeyse evrensel düzeyde başka bir ifadeyle, insan hakları olarak ilan edilmesinin koşullarını da yaratmıştır.
Engels, burjuvazinin feodal toplum biçiminde aristokrasiye karşı sınıfsal bir taleple yurttaş eşitliğini talep etmesine benzer olarak, kapitalizmde de burjuvazinin eşitlik istemlerine proleter eşitlik istemlerinin eşlik edeceği belirlemesini yapmaktadır. Burjuva eşitliğinde olduğu gibi proleter eşitlik de tarihsel ilişkiler gerektiren bir üründür. Bununla birlikte, proleter eşitlik talebi burjuvazininki gibi yalnızca ne devlet alanıyla ne de sınıf ayrıcalıklarının kaldırılmasıyla sınırlıdır. Engels, proleter eşitlik talebinin ekonomik ve toplumsal eşitlik talebinin her ikisini de birlikte kapsadığını belirtmekte ve gerçek içeriğinin, sınıfların kaldırılması talebi olduğunu ifade etmektedir.
Yukarıda sunulan Engels’in eşitlik gruplamasıyla Turner’in eşitlik gruplaması ve içeriklerdeki benzerlik dikkat çekidir. Günümüzde siyasal yaşamın bir aracı olarak kullanılmasında işlevsellik olarak Turner’in gruplamasının kolaylık sağlayacağı ortadır. Ancak, içeriğin, dolayısıyla hedeflerin somutlaşması ve tarihsel süreçle ilişkisinin kurulması açısından Engels’in Anti-Duhring’de yazdıkları gözden uzak tutulmamalıdır.
Bu yazıda özetle tek bir “eşitlik” olmadığı, birden fazla tipinin olduğu ve bunların toplumlarda egemen olan üretim ilişkileri tarafından belirlendiği, başka bir ifadeyle içinde bulunulan toplum biçimine özgün olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. O nedenle, “eşitlik” kavramını kullanırken, yazıda da bahsedilen sıfatlardan bir tanesiyle nitelenmelidir ki birbirimizi doğru anlayabilelim.
Engels, F, 1995, Anti-Duhring, (Çev.: K. Somer), 3. Baskı, Sol Yayınları, Ankara.
Turner B, 1997, Eşitlik, (Çev.: B. Şener), Dost Kitabevi, Ankara.
Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu'nun bianet'te yayımlanan tüm yazılarını görmek için tıklayın. (OH/TY)
Tutuklanarak yerine kayyım atanan Hakkari Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış’a 20 Kasım 2024'te verilen ceza, itiraz üzerine görüşüldüğü Van Bölge Adliye Mahkemesi 2’nci Ceza Dairesi (istinaf) tarafından bozuldu ve dosya yerel mahkemeye iade edildi.
Yeniden yargılamanın önümüzdeki günlerde Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesinde başlaması bekleniyor.
Mezopotamya Haber Ajansı’ndan Adnan Bilen’in haberine göre, istinaf mahkemesi, cezayı “yargılamanın usulüne uygun yapılmadığı, savunma hakkının kısıtlandığı, siyasi parti çalışmalarının [yasadışı] örgüt çalışması olarak değerlendiril[miş] olması" gerekçesiyle bozdu.
Mehmet Sıddık Akış, 3 Haziran 2024'te gözaltına alındıktan sonra görevden uzaklaştırılmış ve yerine kayyum atanmıştı. Akış, 2014'ten beri süren davanın 5 Haziran’daki duruşmasında, “örgüt yöneticisi olmak” iddiasıyla 19 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmış, İçişleri Bakanlığı da bu karara dayanarak belediyeye kayyım atamıştı.
MA'nın haberine göre, Akış ile birlikte yargılanan 11 siyasetçiden İzzet Belge, Hıfzullah Kansu, Kadriye İlbaş, Mikail Atan, Seyhan Şahin ve Faruk Yıldız’a “örgüt üyesi olmak”tan 8 yıl 9 ay hapis, Tahir Koç, Hüsna Sağın ve KHK ile kapatılan DİHA muhabiri Hamdiye Çiftçi Öksüz’e yine “örgüt üyesi olmak”tan 6 yıl 3 ay hapis cezası verilmişti.
Van Bölge Adliye Mahkemesi 2’nci Ceza Dairesi tüm dosya için bozma kararı vererek yerel mahkemeye geri gönderdi. Mahkeme, Kürtçe konuşma çözümlerinin usulüne göre yapılmaması, sanıkların........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Sabine Sterk
Stefano Lusa
Mort Laitner
Mark Travers Ph.d
Ellen Ginsberg Simon
Gilles Touboul
John Nosta