menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sağlık Bakanı bütçe sunumunu yaptı

14 0
26.11.2025

Yaklaşık beş hafta önce bu köşede 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Yasası Teklifi’ni planlanan gelir kaynakları açısından değerlendirerek, “sınıfa karşı bir saldırı” aracı olduğunu verileriyle ortaya koymuş ve başarılı olabilecek karşı mücadelenin de sınıf mücadelesinin örgütlenebilmesinden geçtiğini paylaşmıştım. Dört hafta önceki yazımda da 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Yasası Teklifi kapsamında Sağlık Bakanlığı bütçesini incelemiş ve merkezi yönetim bütçesinin yüzde 7,8’nin Sağlık Bakanlığı için ayrıldığını ifade ederken, yetersizliğini gösterebilmek için yaptığım hesaplama sonucunda kişi başına düşen pay ile yalnızca 375 adet 200 gramlık ekmek ya da 9,5 kg kıyma ya da 7 adet grip aşısı satın alınabileceğini yazmıştım. O yazıda ayrıca, Bakan’ın yapacağı bütçe sunumunun değerlendirmesini yapacağımın sözünü de vermiştim. Bu yazı dört hafta önce sözünü verdiğim ve 2026 yılı bütçesiyle ilgili üçüncü yazı. Birbirinin devamı olarak da değerlendirilebilir.

Sağlık Bakanlığı’nın TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki 2026 yılı bütçe sunumu, Bakan tarafından 21 Kasım’da yapıldı. Sunumda sayısal olarak paylaşılan verilerin yüzde hesaplamalarını yaparak karşılaştırılabilir ve daha anlaşılabilir olmasını sağlamaya çalıştım. Buna göre, Ekim 2025 tarihi itibarıyla Türkiye’de bulunan toplam 1539 hastanenin yüzde 34’ü, toplam 270 bin 849 olan hastane yatağının da yüzde 19’u özel sektöre aittir. Toplam 111 bin 580 uzman hekimin yüzde 29’u, toplam 334 bin 276 olan hemşire ve ebenin yüzde 13’ü, toplam 850 bin 606 olan “diğer personel”in ise yüzde 33’ü özel sektörde çalışıyor. Ayrıca, toplam 32 bin 762 olan erişkin yoğun bakım yatağının yüzde 26’sı, toplam 13 bin 309 yenidoğan yoğun bakım yatağının da yüzde 50’si özel sektöre aittir. Buna karşın, Sağlık Bakanlığı’nın hastanelerin yüzde 63’üne, hastane yataklarının yüzde 64’üne sahipken, yenidoğan yoğun bakım yataklarının yalnızca yüzde 38’inin sahibi olmasına ilişkin tercihi de dikkat çekiyor.

Yukarıdaki paragrafta ardı ardına sıraladığım veriler, özel sektörün sahibi olduğu hastane oranı kadar neden hastane yatak oranına, uzman hekim oranına, hemşire ve ebe oranına, erişkin yoğun bakım yatağı oranına sahip olmadığını, yenidoğan yoğun bakım yatağında bu oranın neredeyse 16 puan üzerinde bir mülkiyete sahip olduğunu görünür kılmak içindi. Sağlık Bakanı’nın göreve başlamasından kısa bir süre sonra bir vahşet ve yolsuzluk örneği olarak görünür hale gelen “Yenidoğan Çetesi” vakasındaki hekimlik ve insanlık dışı uygulamaların motivasyon kaynağının devam ettiğini göstermek içindi. Sağlık Bakanlığı bir yıldan fazla süre geçmesine rağmen, sahip olduğu hastane ve hastane yatak oranına yenidoğan yoğun bakım yatağında sahip olmak yönünde yeterli adımı atmadığını görünür hale getirmek içindi. Ekim 2016 tarihinden Temmuz 2024 tarihine kadar İstanbul Sağlık Müdürlüğü görevini yapan Bakan, bu görevdeyken Nisan 2024 tarihinde başlatıldığını kamuoyunun sonradan öğrendiği ve görevinden terfi ederek ayrıldıktan iki ay bile geçmeden patlak veren yolsuzluğun bir daha yaşanmaması, bu hizmetin Sağlık Bakanlığı’na ait hastanelerde gereksinimi karşılayacak sayı ve nitelikte sunulması için neler yaptığına/yapmadığına dikkat çekmek içindi. Sağlık Bakanlığı’na ait yenidoğan yoğun bakım yatağı sayısı bir yılı geçen zaman içinde yalnızca 92 adet artırılmış. Sağlık Bakanlığı’nın 2024 yılında 4 bin 960 olan yenidoğan yoğum bakım yatağı Ekim 2025 tarihinde 5 bin 57 olabilmiş. Sağlık Bakanlığı özel sektörün sahip olduğu hastane sayısının neredeyse 2 katına, hastane yatağının neredeyse 3,5 katına sahipken, özel hastanelerin sahip olduğu yenidoğan yoğum bakım yatağı sayısına bile neden sahip değil? Bunca yaşanmış kötülüğe rağmen, Sağlık Bakanlığı neden bir yıl gibi, sağlık hizmetleri için uzun sayılacak bir zaman diliminde sahibi olduğu yenidoğan yoğun bakım yatak sayısını yüzde 2’nin de altında artırmakla yetindi?

Yenidoğan yoğun bakım yatağının sektörler arasındaki çarpık dağılımına değindikten sonra devam etmek gerekirse, Bakan’ın sunumunda en fazla dikkat çeken iki noktadan ilki Bakan’ın 2025 yılı bütçe sunumunda kullandığı slayt sayısını bu yıl 197’den 263’e çıkarmasıydı. İkincisi ise sanki bir müteahhit edasıyla henüz planlanmış ya da arsası belirlenmiş ya da ihale aşamasındaki ya da inşaatı devam eden ve neredeyse tamamı hastane olan sağlık tesislerinin “tamamlanmış inşaat oranının da üzerine yazılı olduğu” fotoğraflarıyla birlikte sayfalarca verilmiş olması. Bununla birlikte, toplumun sağlık düzeyini yalnızca ülke geneli için ve yıllara göre değişimiyle sınırlı olarak gösteren doğuşta beklenen yaşam süresi, bebek ölüm hızı ve anne ölüm oranı ile ilgili sadece üç slayt kullanılmış. Sunumun bütünü değerlendirildiğinde ne Türkiye’de toplumsal sağlık düzeyi ne de sunulmakta olan sağlık hizmetlerinin ve sağlık emekçilerinin durumu objektif olarak yansıtılmıştır. Tarafsız bir gözle incelendiğinde, Bakan’ın sunumu ve konuşma metni için “siyasi propaganda metni”dir tanımlaması rahatlıkla yapılabilir.

Oysa, Sağlık Bakanlığı tarafından yayımlanan Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2024 Haber Bülteni’ndeki verilere göre, 2024 yılında Türkiye’de bebek ölüm hızı binde 8,9. Bu rakam ülke ortalamasını yansıtıyor. Bununla birlikte, 12 bölgeden beşinde bebek ölüm hızı Türkiye ortalamasının üzerinde, yedisinde ise altında bir değere sahip. Ve bölgeler arasındaki eşitsizlik son yıllarda daha da açılıyor.

Bebek ölüm hızı, bölgelere göre en düşük binde 5,8; en yüksek binde 13,6. Bu iki bölge arasındaki fark iki katından daha fazla; 2,4. Bu bilgiye göre, 2024 yılında bebek ölüm hızının en düşük olduğu bölgede gerçekleşen her 10 bebek ölümüne karşılık, bebek ölüm hızının en yüksek olduğu bölgede 24 bebek ölmüştür. Türkiye’de bebek ölüm hızının en düşük olduğu bölge neredeyse hemen her yıl değişiyor olsa da en yüksek olduğu bölge maalesef değişmiyor: Güneydoğu Anadolu Bölgesi. Özetle, 2024 yılında Türkiye genelinde ortalama olarak bin canlı doğan bebekten 9’u, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde de 14’ü birinci doğum gününü göremeden ölmüş.

Türkiye’nin bölgeleri arasındaki sağlık, eğitim, refah, kalkınma vb. alanlarındaki eşitsizliklerin varlığı bilimsel araştırmalarla da gösterilmiş olmasına karşın, Bakan’ın sunumunda yer alan 293 slayttan hiçbirinde Türkiye’nin bölgelerinin yer almamış olması dikkat çekiyor.

Türkiye’de 2024 yılı boyunca toplam 937 bin 559 canlı doğum gerçekleşmiş, 8 bin 475 bebek........

© Bianet