Komisyon’un ilk toplantısı
TBMM Başkanı Kurtulmuş tarafından yapılan açıklamaya göre, milletvekili bulunan partilerden ikisi dışında diğerleri Komisyon üyelerini bildirdi. Komisyon, grubu bulunan partilerden AKP’nin 21, CHP’nin 10, DEM Parti’nin 4, MHP’nin 4 ve Yeni Yol’dan 3, grubu bulunmayanlardan DSP, EMEP, HÜDA PAR, TİP ve YRP’den birer üye olmak üzere toplam 47 üyeden oluşacak. Üyelerin her biri 5 Ağustos Salı günü, saat 11:00’de TBMM tören salonunda başlayacak toplantıya yazılı olarak davet edildi. Davet yazısından anlaşıldığına göre, toplantının gündemi; açılış, değerlendirme, Komisyon’un çalışma usul ve esaslarıyla prensiplerinin değerlendirmesi olmak üzere, üç madde olarak belirlenmiş. Bir de bu toplantının öncesinde 4 Ağustos Pazartesi günü, grubu bulunan partilerin “Komisyon koordinatör üyeleri” Kurtulmuş’un başkanlığında bir toplantıya davet edilmişler. Muhtemelen ertesi gün yapılacak ilk toplantı için bazı prensipler belirlenecek.
TBMM İçtüzüğü’nde yer alan üç tip komisyon bulunuyor. İlki, “Komisyonlar” olarak adlandırılan, TBMM komisyonları. Bunlar, İçtüzüğün 20. maddesinde birinci sırada Anayasa Komisyonu, sonuncu sırada da İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu olmak üzere sıralanan 16 komisyondan oluşuyor. Komisyonlarla ilgili her türlü düzenleme tüzüğün 20.-48. maddelerinde net bir biçimde tanımlanmış. Komisyonlardan ikincisi, İçtüzüğün 104. ve 105. maddelerinde yer verilen “Meclis araştırma komisyonu” ve üçüncüsü de kuruluşu, çalışma usulü ve süresi ile yetkilerinin tüzüğün 109.-113. maddelerinde tanımlandığı “Meclis soruşturma komisyonu”dur.
Bugünlerde ülke gündeminde önemli bir yer tutan Komisyon’un, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un 25 Temmuz 2025 tarihli resmi yazılı davetiyle kurulduğu, yapılan açıklamalardan da katılacak üyelerinin kimler olduğu ve kararların 3/5 nitelikli çoğunlukla alınacağı bilgisine sahibiz. Kurtulmuş’un partileri ziyaretinde üzerinde tartışmalar yürütülmüş olmakla birlikte, netleşen herhangi bir şey yok. Esas olarak; adı, çalışma süresi, usul ve esasları ile prensipleri başlıklarının Komisyon tarafından belirleneceği üyelerine gönderilmiş olan toplantı davetindeki gündem başlıklarından anlaşılıyor. Tahmin edebildiğimiz kadarıyla nitelikli çoğunluk oranındaki tercihin belirlenmesi de gündem içeriğinde yer alacak. Karar almada 3/5 nitelikli çoğunluk kararı alınırsa 47 üyeden 28’inin olumlu oy verdiği karar önerisi kabul edilmiş olacak. Komisyon’daki Cumhur İttifakı üyelerinin sayısı, Yeniden Refah ile birlikte 28 kişi. Nitelikli çoğunluk 2/3 oranında olursa, Komisyon’da kararların kabul edilebilmesi için 31 oy gerecek.
“Barış ve Demokratik Toplum” süreci Komisyon’un toplanmasıyla beraber, yeni bir evreye girecek. İlkinden farklı olarak, bu evredeki hemen hemen bütün gelişmeler toplumun bütün üyelerini doğrudan ilgilendiriyor olacak. Bu nedenle, Komisyon’daki bütün gelişmelerin hemen hemen tüm aşamalarıyla birlikte, düzenli bir biçimde kamuoyuna aktarılması gerekiyor. Böylece toplumun bilgilenme hakkına yönelik herhangi bir sınırlılık getirilmemesi sağlanacak. Yanı sıra, spekülasyonların da büyük ölçüde önüne geçilerek, “süreç karşıtlarının” dolaylı müdahalelerinin engellenebilmesi gibi önemli bir adım da atılmış olacak.
Henüz, Komisyon toplanmadı. Dolayısıyla, herhangi bir konuda herhangi bir karar alınmış değil. Buna karşın, hele ki muhalefet partilerinden Komisyon üyelerinin bazılarının “toplantılar kapalı olacak” vb. yönündeki açıklamaları hem nesnel bir durumu yansıtmıyor hem de iktidarın olası tercihi ve önerisi karşısında daha en başından “havlu atıldığı” algısı yaratıyor. Böylesi bir tutumdan özellikle “Emek ve Özgürlük İttifakı” ile ana muhalefet partisi üyelerinin uzak durması gerekiyor. Aksi bir tutum, Komisyon çalışmalarına yönelik olumlu toplumsal beklentiyi de zafiyete uğratabilir. Böylesi bir gelişme de Komisyon çalışmalarında barışın kalıcılaşması ve toplumsal yaşantının demokratikleştirilmesine yönelik alınacak olumlu kararların üzerinin örtülmesi ve Komisyon’un toplumsal meşruiyetini yitirmesine neden olabilecektir. Komisyon çalışmaya başlamadan da başladıktan sonra da özenli olmaya, çalışmalarla ilgi açıklamaların somut bilgiye dayanıyor olması, hata yapılmaması için önem taşıyor.
Komisyon’un ilk toplantısında öncelikle yapılması gereken, başta adı olmak üzere belirsizliklerle tanımlanmasına son verecek kararların alınmasıdır. Benzer şekilde, Komisyon’un ve çalışmalarının kamuoyuna güven verebilmesi ve toplumun büyük çoğunluğunun güvenini kazanabilmesi için öncelikle açıklığı ve bunun nasıl sağlanacağı ile programı konusunda karar alınmalı ve kamuoyu ile paylaşılabilmelidir. Bu süreçte öncelikle, “açıklık-şeffaflık” muhalefetin asla taviz vermemesi gereken bir özellik olarak ısrarla üzerinde durulması ve çalışmalar boyunca kurumsallaştırılması gereken, vazgeçilmeyecek bir özelliği olmalıdır.
TBMM İçtüzüğü’nün amir hükümlerine göre “kapalı oturum” kararı alınmamış bütün komisyon toplantılarını üyeleri dışında gazeteciler de dahil herkes izleyebilmektedir. “Kapalı” oturum kararı alındığındaysa komisyon üyeleriyle önceden belirlenmiş kişiler dışında gazeteciler de izleyememektedir. Bununla birlikte, Komisyon “kapalı oturum(lar)” kararı alırsa da üyelerinden 27’si dışındakilerin iktidara karşı muhalefette yer aldığını ve “toplumun düzenli bilgilendirilmesinin süreç için önemi her daim anımsanmalıdır. Yanı sıra, ilk toplantıda Komisyon’un usul ve esasları le prensiplerinin belirlenmesi gündeminde; karar almak için gerekli nitelikli çoğunluğun 2/3 olması konusunda ısrar edilmesi önemsenmelidir.
Komisyon’un çalışma planının doğal olarak öncelik sıralamasını da dikkate alması gerekiyor. Buna göre, herhangi bir yasal düzenleme yapılmaksızın iktidarın Anayasa ve yasa ihlallerinden vazgeçmesi ve yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi (İmralı koşullarının sürece uygun hale getirilmesi de dahil) birinci, iktidarın var olan yasa hükümlerini uygulamamaktan, toplumsal demokratik alandan yana uygulamamaktan (örneğin, şartlı tahliye ve koşullu salıverilmeyi engelleyen keyfi tutumlar, hasta tutsaklar, keyfi tutuklu yargılamalar) vb. vazgeçmesi ikinci, Barış ve Demokratik Toplum Grubu üyelerinin demokratik siyasete katılımını sağlayacak özel yasal düzenlemenin yapılması da üçüncü başlık olup, birinci öncelikli grupta yer almalıdır. Belediyelere atanmış kayyımların geri alınması, Gezi ve Kobanî Kumpas Davası tutukluları başta olmak üzere Barış Akademisyenleri vb. toplumsal vicdanı yaralayan hüküm ve uygulamaların üzerindeki şaibelerin kalkmasını, “rehinelerin” salıverilmesini ve mağduriyetlerin giderilmesini sağlayacak düzenlemelerle Türk Ceza Kanunu (TCK), Terörle Mücadele Kanunu (TMK), Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK), Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun (CGTİHK) vb. yasalarda ve bu yasalara bağlı olarak çıkartılmış tüzük, yönetmelik vb. mevzuat üzerinden gerçekleştirilen yapı ve uygulamalarda demokratikleşmeyi sağlayacak düzenlemelerin belirlenmesi ikinci öncelikli grupta yer almalıdır. Söz konusu iki öncelikli grup için Komisyon üyeleri dışında, üye partilerin önerileri eşit şekilde dikkate alınarak, Türkiye Barolar Birliği, hukuk fakülteleri, demokratik kitle örgütleri vb. üzerinden konunun uzmanlarının bir araya gelerek; nesnel verilere (hasta tutsakların sayısı, şartlı salıverme ve koşullu salıvermeden yararlanabilecek hükümlülerin özellikleri ve sayısı vb.) ve bilimsel bilgiye (TCK, TMK, CMK, CGTİHK vb. yasaların anti demokratik maddeleri ve bunlarda yapılması gereken düzenlemeler vb.) dayalı olarak rapor(lar) hazırlaması ilk aşamada planlanmalı ve hayata geçirilmesi için gerekli adımlar ivedilikle atılmalıdır. Yukarıda sıralanmaya çalışılan konuları, silahların susmasını kalıcılaştırmayı sağlamasının yanında, toplumsal demokratikleşmeye yönelik çok küçük bir adım olarak tanımlamak da mümkün.
Bunların ardından da dünya genelinde bugüne kadar gerçekleştirilen çatışma çözümlemelerinin dördüncü ve son aşaması olarak tanımlanan-kabul edilen “normalleşme”nin sağlanabilmesi için öncelikle başlangıç adımı olarak mağdurlar ve mağdur yakınları başta olmak üzere toplumsal düzeyde yüzleşmenin sağlanması hedeflenmelidir. Buraya kadar sıralananlar da dahil olmak üzere, yapılması gerekenlerin hayata geçirilebilmesi için muhalefet tarafından eşzamanlı olarak toplumsal mücadelenin konusu yapılabilmesinin de gerekli olduğu göz ardı edilmemelidir. Toplumsal mücadelenin yükselmesi ve genişleyebilmesiyle, son 15-20 yılda kısıtlanan ekonomik, sosyal ve siyasal hakların yeniden uygulamaya girmesinin sağlanmasıyla toplumun her bir üyesinin kendini eşit ve özgür hissedip yaşayacağı demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi bir toplumsal alanın kimlik, anadili, inanç-inançsızlık, toplumsal cinsiyet özgürlüğü, yaşam biçimi vb. hak ve koşulların sağlanmasına ve yaratılmasına yönelik düzenlemeler de hayata geçirilebilecektir.
Komisyon’un toplanmasıyla birlikte, DEM Parti’nin süreçteki rolü “kolaylaştırıcılık”tan doğrudan sürecin “aktörlerinden birisi” olmaya evrilmektedir. O nedenle, Kürt meselesinin demokratik çözümünden yana bir taraf olarak, Komisyon içinde ve kendi seçmen kitlesinden daha fazlasını kapsayacak biçimde toplumsal alana yönelik yapıcı, kapsayıcı, mücadeleci, birleştirici, sonuç alıcı ve gerçekçi tutumunu görünür ve anlaşılır olacak bir biçimde sergileyebilmelidir. Bunun için de süreçle ilgili deneyim ve birikimlerinden yararlanan, ancak yetinmeyip üzerine yeniyi ve günceli de bilimsel bilgiye dayalı olarak ekleyebilen ve bunu görünür kılıp, sürece toplumsal desteği her geçen gün daha da büyütüp genişletebilecek özel bir programı önüne koyup hayata geçirebilmek için kararlı ve ısrarlı olabilmelidir. Bütün bunlar yapılmaya çalışılırken, iktidarın son 15 yılda mahir olduğu, muhalefet içinde ayrışma yaratma çabalarını boşa çıkararak, demokratik muhalefetin ayrışmaması için özel çaba gösterebilmelidir. Bunun için de empati yapabilmeli ve yapılmasını sağlayabilmeli, iletişim kanallarının sürekli açık tutulmasını ihmal etmemelidir. Bütün bunlar tabii ki oldukça zor, zor olduğu kadar da yorucu. Ancak, olanaksız değil! Zaten, kıymetli olan da umut veren de bu değil mi? Barışı ve demokratik toplumu hep birlikte yaratabilmemiz mümkün…
(OH/VC)
Barışa ve demokrasiye hazır olmak çok kolaydır, bir o kadar da zordur!
Barış; hukuku ve adaleti istemek gibi bir şeydir. Üzerinde insan kokusu vardır.
Gerçekler için geçmişle yüzleşebilir miyiz?
Hakikat ve geçmişle yüzleşme üzerine çok yazı yazıldı.
Geçmiş ve hakikat, üzerine konuşursak, tartışırsak gerçeklere ulaşırız ve demokratik hukuk devletinin halkından saklayacağı hiçbir şey yoktur. Gerçeğe ulaşmak için bütün siyasal kanallar açılmalıdır. Bilgiye, habere ve gerçeğe ulaşmak demokrasidir, insan hakkıdır.
Tartışmak ve anlamak ne sağlar? Barışı sağlar, demokrasidir.
Geçtiğimiz ay Şili’de toplanan Konferansta Dünyanın yarısını oluşturan devletler “Daimî Demokrasi” başlığı altında barışı konuştular ve Gazze’de olup bitenleri, savaşları lanetlediler. Türkiye’de ise çalışacak Komisyonda “demokrasi” ve insan hakları olsun isteniyor. Belki bir umuttur, insanların korkuları yerine özgürlükleri hatırlanır… Bir yanda süreçlere bağlı Komisyon çalışmaları, diğer yanda özgürlüklere yer verilsin talepleri ve umutları…
Aslında geçmiş gerçeklerle yüzleşmek “hesaplaşmadır”.
Nasıl mı?
Toplumu çok kutuplu bir hale getirirsek eğer; barış olmaz, sağlanamaz. Kıyasıya ben haklıyım diyenlerin var ettikleri kutuplaşmanın paylaşımı yoktur ve daha önemlisi anlayışı yoktur. Çıkarlar üzerine kurulu kutuplaşma; siyasal, toplumsal ve sosyal tartışmaları yapamaz ve sonuçlarını paylaşamaz!
Birbirlerinin acılarına bakmayı ve paylaşmayı bilenler barış içinde yaşar. Çok zor sayılmaz anlamak ve anlayış... Kimin haklı olduğu değil; paylaşmak bile acıları dindirir!
Yas tutma zamanlarında birbirlerine saygı duyanlar, yas tutmayı çatışma nedeni saymadan barış içinde bir arada yaşamanın öğretisi yapabilir.
Sayın Ayşe Devrim Başterzi Türkiye Psikiyatri Derneğinin (2015) Barış Kitabı’ndaki “Bellek ve Ötesi” yazısında Mithat Sancar’ın (2007) Geçmişle Hesaplaşma adlı kitabından yaptığı alıntı; yaşadığımız şu günlerde geçmişten geriye kalan öğreti gibi durduğu yerde duruyor:
“Özgür kamusal tartışmanın hedefi, olayların oluş biçimi ve nitelenmesi konusunda tam bir mutabakata varmak değil, olayların taraflarının birbirlerini anlamayı, birbirlerinin acısına bakmayı ve yası çatışma nedeni değil, barış içinde birlikte yaşama kaynağı haline getirecek bir paylaşımı öğrenmelerini teşvik etmektir. “Öteki”nin anlatısını kayıtsız şartsız doğru kabul etmek değil, o anlatının meşruluğunu kabullenmeye ve onu dinlemeye açık olmak yönünde atılabilecek en önemli adımdır.
Geçmişin işlenmesi konusunda dikkat edilmesi gereken önemli önemli bir husus, bu bağlamdaki faaliyetlerin, bir iç savaş ya da etnik gerelim nedeniyle parçalanmış aşırı kutuplaşmış toplumlarda, karşılıklı önyargıların, nefret duygularının ve intikam isteklerinin tarihsel nedenlerini masaya yatırmak ve bunların aşılması konusunda yöntemlerini aramak zorunda olduğudur. Ancak bu yöntemlerin yeniden toplum haline gelmeyi veya toplumsal bütünleşmeyi sağlamalarının, acıyı ve mağdurluğu tek yanlı bir biçimde mutlaklaştıran değil, ortaklaştıran bir dil üzerine inşa edilmelerine bağlı olduğunu da akıldan çıkarmamak gerekir”.
Barış için TBMM’de Komisyon kuruldu…Ne için?
Terör mü? Eve Dönüş Yasaları mı? Barış mı? Yoksa demokrasi mi? © Bianet
