menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Uzmanlar uyarıyor: Tarımda ürün yelpazesi değişmek zorunda

10 0
27.11.2025

Ülkenin yedi coğrafi bölgeye ayrıldığı ve bu bölgelerde yaşanan iklim şartları, ilköğretim çağlarında öğretilmeye başlanır. “Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı” cümlesi, herkesin hafızasına kazınmıştır. Akdeniz iklimini anlatan bu tanımlama, ülkenin büyük bir bölümünde yaşanan iklimi anlatırdı. Evet, artık –di’li geçmiş zaman kullanmaya başlayabiliriz. Çünkü her bir bölgeye ilişkin bizlere ezberletilen o tanımlamalara veda ediyoruz.

Dünyanın ısısının artması ve iklimin değişimi sadece tanımlamaları değil; yaşamı da değişiyor. İklim krizinin en önemli yansımalarından biri ise tarım ve hayvancılık sektöründe yaşanıyor. Türkiye hiçbir zaman su zengini olmadı; ancak son yıllarda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı hızla azalıyor.

Kaynak: Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı “Çevresel Göstergeler”, DSİ Su Raporları.

Türkiye, 1.700 m³ sınırının altına inerek “su stresi altındaki ülkeler” kategorisine girdi. 1.000 m³ seviyesinin altı “su fakiri ülke” anlamına geliyor; mevcut gidişat bu sınıra hızla ilerlediğimizi gösteriyor. Bu gidişat, suya en bağımlı sektör olan tarımı da etkiliyor.

Günlerce, haftalarca toprağa düşecek suya hasret olan çiftçinin tek derdi yağışlar değil elbette. Yağışın suyla nasıl bir araya geldiği de ayrı bir dert. Su döngüsü kimi zaman, aşırı hava olayları şeklinde tamamlanıyor. Dolu oluyor, sel oluyor, birkaç günde yağacak yağmur birkaç saat içinde yağıyor.

İklim krizinin kendini en çok hissettiren yanı, ilkbahar yağışlarının azalması, yaz mevsiminin uzaması, buharlaşmanın artması ve topraktaki nemin azalması olarak kendini gösteriyor.

Dünyanın ısıtılmasının 1,5 dereceyi aşmasının önemli bir eşik olduğu hep ifade edildi ve maalesef eşiğin aşılması engellenemedi. Isıtmanın ekosistemde ortaya koyduğu önemli değişimler özellikle İç Anadolu ve Marmara’da görülüyor. Sıcak iklimde yaşayan bazı zararlı böcekler artık bu bölgelerde görülmeye başladı. Yaz mevsiminin uzaması ile birlikte zararlı böcekler daha uzun süre hayatta kalabiliyor ve bir sezonda birden fazla kez üreme döngüsüne girebiliyor.

Bu tablo, çiftçiyi daha fazla pestisit kullanmaya itiyor. Buğday Derneği tarafından yapılan araştırmaya göre, Türkiye’de pestisit kullanımı 1979–2018 arasında yaklaşık 7 kat arttı. 2018 için tahmini değer 59 bin ton civarında veriliyor.

Belma Özercan ve Rahmi Taşçı tarafından yapılan ve TÜİK verilerinin kaynaklık ettiği çalışmaya göre ise 2006’da yaklaşık 45 bin ton olan toplam pestisit kullanımını, 2020’de yüzde 17,7 artışla 53 bin ton civarına çıktı.

Pestisitler ile zararlı böcekler yok edilmeye çalışılırken birçok yararlı böcek de yok oluyor. Dr. Bülent Şık tarafından hazırlanan Pestisit Atlası’nda bu durum “Ekolojik Mahşer pestisit ile geliyor” şeklinde ifade ediliyor. Pestisit Atlası, yapılan araştırmalarda böcek popülasyonlarının yüzde 41 oranında azaldığına ve bütün türlerin üçte birinin yok oluşla karşı karşıya kaldığına dikkat çekiyor.

Birçok meyvenin tozlarını taşıyan kelebek ve arı popülasyonu hızla azalıyor. Ayrıca kullanılan pestisitler kanser, parkinson, alzehimer, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB), duygulanım bozuklukları, anksiyete, depresyon, zekâ geriliği ve gecikmiş zihinsel gelişim gibi sağlık sorunlarına da neden oluyor.

Çiftçi, zararlılardan oluşan gelir kaybını pestisit kullanarak önleme çalışsa da ani hava olaylarına karşı alabileceği bir önlem bulunmuyor.........

© Bianet