menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Filistin direnişine silah taşıyan bir Başpiskopos: Hilarion Kapuçi

24 1
15.02.2025

Bir papaz, sık sık arabasında bulunan kalaşnikoflar ve patlayıcılar nedeniyle cezaevine girmiyor. Fakat Kudüs’ün Başpiskoposu Hilarion Kapuçi[1] (1922 -2017) sıradan bir papaz değil. Vatikan pasaportu ile korunan, Siyah Mercedes’i ile Filistinli direniş gruplarına silah taşırken yakalanan Kapuçi, yıllarını İsrail cezaevlerinde geçirir. Sürgünlere ve yasaklara rağmen Filistin davasının yolunu takip ederek 80 küsür yıllık bir yaşamı geride bırakır.

Elbette tartışmalar da hayatının olmazsa olmazıdır, ona göre ‘direniş gruplarına taşınan silahların namluları işgalcileri gösterdiği müddetçe mubahtır’. Roma’da tartışılan ancak Kudüs’ün sokaklarında büyük bir saygı duyulan, adına kitaplar, pullar, posterler basılan Kapuçi’nin; cezaevlerinden Mavi Marmara’ya kadar uzanan sıra dışı yaşamı bu sebeple okumaya değer.

Asıl adı George olan Kapuçi, Fransa mandası altındaki Suriye’nin Halep kentinde, 1922 yılında dünyaya gelir. Küçük yaşta babasını kaybedince bir yetim olarak 11 yaşında manastıra gider. Roma’ya bağlı Melkani Rum Katolik Kilisesi’nin Lübnan’daki Deyr el Şir Manastırı’nda ilk eğitimini alır; fakat çok uzun süre kalmaz ve daha sonra Filistin’in Kudüs kentine geçer. Eğitimine devam etmek üzere geldiği bu kent, Kapuçi üzerinde büyük bir iz bırakacaktır. Her ne kadar Suriyeli-Lübnanlı ve Filistinli kimliğini tek bir potada eriten bir yaşama ve bir ideolojiye sahip de olsa, onun kenti Kudüs’tür.

Kapuçi’nin Kudüs ile tanışması, kritik bir zaman aralığına rastlar. Siyonist etnik temizliğin şiddetle devam ettiği bir dönemde bu şehirde bulunur. Örneğin 1946 yılında King David Otel bombalamasına tanıklık eder. Irgun isimli Yahudi paramiliter çete -ki daha sonra Likud partisinin de çekirdeğini oluşturacaktır- King David Otel’i havaya uçurur ve binadaki 90 Arap-İngiliz yaşamını yitirir. O gün manastırdan çıkıp olay yerine giden tek kişi Kapuçi için bu saldırı sarsıcıdır.

Daha sonra tekrar Lübnan’a geçtiğinde kendine Gazzeli Aziz Hilarion’a (291-371) ithafen bir isim seçer. Elbette bu isim, Suriyeli-Lübnanlı-Filistinli kimliğinin ve gurur duyduğu Araplığının bir yansımasıdır. Nitekim kendi şahsi çevresi her zaman farklı inançlara sahip insanlardan oluşur. Lübnan’da tüm şiddetiyle varlık gösteren mezhepçi bir toplum düzenine şiddetle karşıdır.

Dünyayı yorumlayış şekli böyle ilerlerken 1965’te bir kez daha Kudüs’e taşınır. Ancak bu sefer eğitim için değil, atama ile görev almak için şehre gelir. Kendi kilisesinde çalışırken sadece dini ayinler ile meşgul olmaz, aynı zamanda Kudüs halkının çeşitli dertleriyle de ilgilenir. Müslüman-Hıristiyan demeden halkla iyi ilişkiler kurar, Kudüslülerce kısa sürede sevilir. Din ayırmaksızın her eve girip çıkar.

Fakat 1967’deki Arap-İsrail savaşı (Altı Gün Savaşı) ile birlikte tüm Kudüslüler gibi onun da yaşamı tepetaklak olur. Kudüs artık İsrail işgalindedir. Bu savaşın Arap dünyası için getirdiği yıkım, Kapuçi için de travmatiktir. Kudüs sokaklarında cansız bedenlerle geçen günler hafızasından silinmez. Onu tanıyan Kudüslülerin aktardıklarına göre sadece Kapuçi, Müslüman şeyhlerle birlikte yüzlerce cansız beden toprağa verir.

İşgalin başlamasıyla birlikte Kudüs’te artık yeni bir düzen vardır. Kimi orta yolcular türese de Kapuçi,........

© Bianet