menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Farklı renkte bir ‘altın’: Kuş dışkısı için savaş

34 1
18.01.2025

Peru’nun Okyanus kıyıları, bölge için uzun yıllar boyunca büyük bir zenginlik kaynağı sağlar. İlk baktığımızda yağmurun zar zor yağdığı, sarp kayalıklardan oluşan küçük adaların neresinde ‘zenginlik’ var, anlayamayız. Üstelik yerin altında da öyle dişe dokunur bir hazine yoktur. Ancak asıl hazine bakmayı hiç düşünmeyeceğimiz bir yerde saklı: Uğruna savaşlar verilen bu kaynak deniz kuşlarının kokuşmuş dışkılarından başka bir şey değildir!

Değerinin parladığı devirlerde Peru ve Şili arasında kanlı savaşlara sebep olan, bölgeyi kıta dışındaki büyük devletlerin müdahalelerine açan ise ‘guano’ isimli bu kuş dışkılarıdır. Zengin bir gübre olan guano, şaşırtıcı biçimde son derece kanlı bir tarihe sahip.

Meseleyi anlamlandırmak için 19. yüzyıl ortalarına gitmemiz gerekiyor.

Ancak önce guano'nun ne olduğunu tanımlayarak başlayalım. Nitrat, azot, amonyak, fosfat ve alkali tuzlar bakımından oldukça zengin bir madde olan ‘guano’ aslında pelikan, martı ve karabatak gibi deniz kuşlarının yıllar boyu biriken dışkılarından oluşuyor. Katılaşmış, yoğun ve kokulu bir madde olan guano, özellikle bölgenin yağmur almaması sebebiyle değerini kaybetmeden katmanlaşır. Kayalık adalarda, kıyılarda ya da kısaca kuşların tünediği kurak yerlerde biriken guano, İnkalar zamanından beri bölgede yerel bir gübre olarak kullanılır. Fakat guano, özellikle kıta dışındaki gelişmelerin yarattığı itki ile birlikte rağbet edilen bir kaynağa dönüşür.

Yazar Eduardo Galeano, kendi kıtasının sömürgecilik tarihini anlattığı Latin Amerika’nın Kesik Damarları kitabında, guano'nun yükselişini şöyle anlatıyor:

Avrupa nüfusu baş döndürücü bir hızla artıyor, buna karşılık gıda maddeleri üretimi aynı oranda artmıyordu. Peru kıyılarında elde edilen guanonun gübresel özellikleri İngiliz laboratuvarlarında ortaya çıkarıldıktan sonra, 1840’ta yoğun bir guano ihracatı başladı. (…) Guano ihracatına başlandıktan kısa bir süre sonra, güherçilenin1 besleyici gücünün daha yüksek olduğu fark edildi, güherçile 1850’de Avrupa’da yaygın biçimde gübre olarak kullanılıyordu. Eski Dünya’nın buğday üretimine ayrılmış, aşınma yüzünden verimini kaybetmiş toprakları Peru’nun Tarapaca bölgesinden, daha sonra Bolivya’nın Antofagasta ilinden gelen sodyum nitratı olduğu gibi emiyordu. Büyük Okyanus kıyılarında ‘neredeyse gemilerin gelip almasını bekleyen’ güherçile ve guano sayesinde açlık hayaleti Avrupa’dan uzaklaştı.

Kendini beğenmiş kibirli Lima oligarşisi servetini arttırmaya devam ediyor, kum çöllerinin ortasında, Carrara mermerinden saraylar ve anıtlar oligarşisinin gücünün simgeleri olarak yükseliyordu. Bir zamanlar Potosi2’nin gümüşüyle zengin olan Limalı soylu aileler, şimdi kuş dışkısı ve güherçilenin parlak beyaz tortuları sayesinde hayatlarını sürdürüyorlardı. Peru kendini bağımsız sanıyordu, oysa İspanya’nın yerini İngiltere almıştı. Şöyle diyordu Mariategui, ‘Ülke kendini varlıklı sandı. Devlet korkunç müsrif davrandı, ülkenin geleceği İngiliz maliyesinin ellerine bırakıldı.’ Emilio Romero’ya göre, 1868’de devlet borç ve harcamaları, ihracat tutarını kat kat aşıyordu. Guano rezervleri, İngilizlerden alınan borçlara karşılık bir garanti yerini tutuyor, Avrupalılar fiyatlarla istedikleri gibi oynuyordu. İhracatçıların açgözlülüğü büyük zararlara yol açıyordu, doğanın adalardaki binlerce yıllık birikimi, birkaç yılda yok edilme pahasına elden çıkarılmıştı. Bermudez, bu süre boyunca güherçile pampalarında işçilerin ‘tek gözlü, sefil, bir adam boyu yükseklikte, çakıl ve kilden yapılmış’ barakalarda yaşadıklarını anlatıyor.3

Peru oligarşisi, dünyaya ihraç ettiği gübrelerin tadını çıkarsa da........

© Bianet