Bir evin peşinde, bir halkın sessizliğiyle yüzleşmek: Sweet Home Adana
Adana’nın taşlarında, sessizliğinde ve yıkıntılarında kaybolmuş bir hikâye… Zorla Müslümanlaştırılmış bir Ermeni olan Marie’nin izi, hafızalardan silinmiş olsa da, Nagehan Uskan’ın kamerasıyla yeniden aranıyor.
“Sweet Home Adana”, kayıp bir evin peşinde yapılan yolculuktan çok daha fazlasını anlatıyor; inkârın, unutmanın ve görünmeyenin izini sürüyor. Yüzleri göstermeden, seslerin ve taşların hafızasına kulak vererek örülen bu belgesel, geçmişin ağır sessizliğini bugünün sorularıyla buluşturuyor.
Filmde yüzler görünmüyor; bunun yerine sesler, mırıltılar, taşların tanıklığı ve define avcılarının açtığı çukurlar konuşuyor. Marie görünmese de, Uskan’ın deyişiyle, orada. Tıpkı Ermenilerin ve diğer halkların hâlâ o topraklarda görünmez biçimde var olmaya devam etmeleri gibi. Belgesel, kişisel bir arayışın ötesine geçerek izleyiciyi kolektif hafızanın sessiz çığlıklarıyla yüzleştiriyor.
9’uncu FilmAmed Belgesel Film Festivali kapsamında Diyarbakır’da “Sweet Home Adana” belgeselinin gösterimi de yapıldı. Gösterimin ardından düzenlenen söyleşide Uskan, Marie’nin hikâyesini nasıl keşfettiğini, belgeselin atmosferini nasıl kurduğunu ve bu yolculuğun kendisi için ne ifade ettiğini anlattı.
Uskan’la hem filmi hem de geçmişin inkâr ve unutma politikalarına karşı belgeselin nasıl bir söz söylediğini konuştuk. Uskan bianet’in sorularını yanıtladı.
Neden böyle bir belgesel çekmek istediniz?
Bilinmeyen kökleri aramak ve bulmak üzerine farklı birinci şahıs belgeselleri seyrettim. Bu hikâye bundan farklıydı. Sonu bulamamakla sonuçlanan, bilinmeyenlerle dolu bir arayış, dönülemeyen ev üzerine düşünmek, bu bulamayışın ardındaki inkâr katmanlarını ön plana çıkartmak istedim.
Marie kimdir? Onun hikâyesini nasıl keşfettiniz?
Marie zorla Müslümanlaştılmış Adanalı bir Ermeni. Hikayesi hafızalardan ve resmi kayıtlardan silinmiş. Buna rağmen onu hatırlamak ve farklı fragmanları toplayarak hikayesini anlatmak mümkün müdür diye sordum. Bir kahramanlık hikayesi yok Marie'nin, Türkiye’de sayısının dört milyon olduğu tahmin edilen Müslümanlaştırılmış Ermenilerden biri. Çokça konuşulmayan ama konuşulması elzem bir konu olduğunu düşünüyorum.
Marie’nin evine yolculuğu, yüzleri göstermeden anlatıyorsunuz — filme sesler, atmosferik sesler hâkim. Marie neden görünmüyor? Ne oldu ona?
Marie görünmüyor, anlatıcı sesler ve belgeselin diğer bir katmanını oluşturan define avcılarının yüzleri de görünmüyor. Bölgede araştırma yaparken gözüm bölgenin hafızasını taşıyan taşlara, kayalara bir yandan da yıkımın devam ettiğini gösteren define çukurlarına odaklandı. İnsan olmayanın tanıklığı yani hafızanın coğrafyada her şeye rağmen canlı duran o hali benim için önemli bir öğeydi. Marie görünmese de var, aynen Ermenilerin ve diğer halkların o coğrafyada var olmaya devam ettikleri gibi. Bu anlamda bahsettiğiniz atmosferik sesler benim için çok önemli. Son sahneyi Eleni Poulou'nun Pontus hafızası üzerinden kurduğu To Spiti Anthise şarkısını duyduktan sonra yazdım. Bu şarkıyı duyunca o sahneyi gördüm diyebilirim. Geçmişten gelen........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d