Yeraltını seven yönetmen: Zeki Demirkubuz
Cemal Süreya’nın 99 Yüz kitabındaki insan antolojisine yaklaşabilmenin bir denemesidir bu, ne kadar başarılı olurum emin değilim. Doğan Hızlan’ın ‘yergide ve övgüde aynı ustalığı gösterdiği edebi dengeyi kurabilmiş’ dediği çizginin yanından geçebilirsem ne mutlu bana.
Çıktığım yolun ne kadar zorlu geçeceğinin farkındayım. O zorluk daha çok insanları kırmadan, üzmeden az da olsa farklı bir pencereden gösterme çabası benimki.
Hani, Bobbie Carlyle’nin kendini oyan heykeli var ya, adam elindeki çekiç ve keskiyle fazlalıklarını attıkça, kendini oydukça kendini yaratıyor, kendini buluyor işte Zeki Demirkubuz da tam olarak bunu yapıyor sinema dünyasında, her filminde biraz daha kendindeki fazlalıkları atıyor.
Bazen filmlerinden daha fazla konuşuyor, bazen filmlerinin önünde gidiyor ve bazen de filmlerinde istediği derinliği yakalayamadığını filmin söylemesine fırsat vermeden sabırsız davranıyor. Aslında çoğunlukla kafasındaki senaryoyu, atmosferi, evreni filmlerine yansıtamadığından dert yanar. Bırakmaz ki seyirci onun adına konuşsun. Seyirciyi sever ama dümdüz mevzuya gireni daha çok sever. Bir film karesindeki, artık klasikleşmiş kapı rengi, şekli, ya da oyuncunun saçındaki uyumsuzluğu hakkında derin analizler yapmaya kalkan seyirciyi, eleştirmeni ‘boşuna kasmayın, bir anlamı yok, ya da tamamen dikkatsizlik kardeşim’........
© Bianet
