Hıdırellez/Kakava: Umutla yakılan bir ateşin ardında kalanlar
Hıdırellez ve Kakava, Romanların doğayla kurduğu derin bağın ve kültürel sürekliliğin en canlı simgelerindendir. Türkiye’nin birçok ilinde 5 Mayıs'ı 6 Mayıs’a bağlayan gece düzenlenen etkinlikler, bu güçlü bağın yansımasıdır. Bunlardan en bilineni ise Edirne’deki Kakava/Hıdırellez Şenlikleridir.
Her yıl, Kakava/Hıdırellez Şenlikleri’nde ateşler yakılır, dilekler tutulur, danslar ve müzikler gece boyunca devam eder. Sabahın erken saatlerinde Tunca Nehri kıyısında yapılan suyla buluşma geleneği, kötülüklerden arınma ve iyi dileklerin gerçekleşmesi için büyük bir öneme sahiptir. Romanlar için Kakava/Hıdırellez, kültürel kimliklerini güçlü bir şekilde ifade ettikleri bir bayramdır.
Kakava ve Hıdırellez, Romanlar için yalnızca bir kutlama değil, aynı zamanda yaşamla, inançla ve umutla kurulan sahici bir bağdır. Her iki kutlama da baharın gelişini simgeleyen ve kökenleri mitolojik ve tarihsel inançlara dayanan önemli törenlerdir. Doğanın yeniden doğuşunu kutlarken, toplumsal birliktelik ve kültürel sürekliliğin güçlü birer sembolü olurlar.
Kakava, özellikle Trakya Bölgesi’nde yaşayan Romanlar arasında kutlanır ve kökeni eski Mısır’a kadar uzanır. Efsaneye göre, Romanların lideri Baba Fingo, Firavun'un zulmünden kaçarken Kızıldeniz’e girer ve bir daha çıkmaz. 6 Mayıs sabahı, Baba Fingo’nun bir nehirden çıkacağına inanılır ve bu nedenle her yıl nehir kenarında çeşitli gelenekler yerine getirilir. Kakava, Romanların özgürlük mücadelesinin bir simgesi olarak hâlâ yaşatılmaktadır.
Hıdırellez ise, Türk ve Orta Doğu kültürlerinde baharın gelişi ve doğanın uyanışıyla ilişkilendirilen bir bayramdır. Hıdırellez, Roman kültüründe de oldukça önemli bir yere sahiptir. Romanlar, Hıdırellez’i İderlez ya da Ederlez gibi adlarla anarlar. Bu özel günde, Hz. Hızır ile Hz. İlyas’ın yeryüzünde buluşarak insanlara bolluk, bereket, şifa ve kısmet getirdiklerine inanılır. 5 Mayıs gecesi, bu inançla birlikte baharın gelişi kutlanır ve umutlar yeşerir. Hıdırellez, sadece bir bayram değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel dayanışmanın bir ifadesidir. Her yıl, şehrin diğer sakinleri, Roman mahallelerindeki kutlamalara katılarak bu coşkuya ortak olurlar.
Kakava ve Hıdırellez gelenekleri Türkiye’nin farklı bölgelerinde benzer temalarla, ancak yerel farklılıklarla yaşatılır. Kakava Şenlikleri, 5 Mayıs akşamı ateşlerin yakılmasıyla başlar. Bu gelenek, hastalıkların, uğursuzlukların ve kötülüklerin geride bırakılması, yeni yılın daha hayırlı, sağlıklı ve bereketli geçmesi dileğiyle yapılır. Edirne’de ise çeribaşı, gece ilerledikçe bir kovaya bazı kişilerin küpe, yüzük, toka gibi eşyalarını atmalarını ve dilek tutmalarını ister. Bu eşyalardan her birini sırayla çekip, sahibine manilerle seslenir. Ardından ise gençler karşılıklı mani okumaya devam ederler; “Ateşleri yakalım, Yumurta aşlayalım, Bugün İderlez günü, Maniye başlayalım.” Çanakkale Evreşe’de ise 5 Mayıs akşamı bir kova hazırlanır, herkes dileğini dileyerek bir eşya bırakır. 6 Mayıs sabahı kova açıldığında, herkes rastgele bir eşya çeker; kendi eşyasını bulan kişinin dileğinin gerçekleşeceğine inanılır. Eğlenceler sabah saatlerine kadar sürer.
Edirne’de 6 Mayıs sabahı, herkes en güzel kıyafetlerini giyerek davul ve zurna eşliğinde Tunca Nehri’ne gider. Bu törende, evlenmemiş genç kadınlar kısmetlerinin açılması dileğiyle gelinlik giyer ve nehre girerler. Nehrin suyunun hastalıklardan koruduğuna ve bu suyla yıkananların arınacağına inanılır. Türkiye’nin birçok ilinde 6 Mayıs’ta yeşil alanlara pikniğe gidilir, eğlenceler gece saatlerine kadar devam eder. Genci, yaşlısı ve çocuğu ile tüm halk bu kutlamalara katılır, hepsi en güzel kıyafetlerini giyer. Bu kutlamalar, yalnızca doğayla kurulan güçlü bağları değil, aynı zamanda toplumsal birlikteliği, hayata karşı verilen mücadeleyi ve geleceğe dair umutları simgeler.
Bazen bir müzik başlar, bedenimiz hareket eder… Ama bağ kurmak için kalbin de eşlik etmesi gerekir. Çünkü bağ kurmak, ritme değil; hikâyeye kulak vermekle başlar.
Kakava ve Hıdırellez, Romanlar için yalnızca baharın gelişi değil; kimliğin, inancın ve umudun sembolüdür. Ancak son yıllarda bu anlam, kalabalıkların arasında eriyip gitmeye ve tüketim nesnesine dönüşmeye başlamıştır. Şenlikler, giderek kültürel belleğin taşıyıcısı olmaktan uzaklaşarak bir “maskeli balo”ya dönüşmektedir. Ateşin etrafında dönen kalabalıklar, kostümleriyle bir günlüğüne başkasına benzer; sonra hiçbir bağ kurmadan sessizce sahneden çekilir.
Binlerce yerli ve yabancı turistin katıldığı Kakava/Hıdırellez kutlamaları, artık ekonomik hareketliliğin bir parçası olarak görülmekte; inançsal ve kültürel derinliğinden koparılmaktadır. Tur şirketlerinin düzenlediği turlar, bu dönüşümün bir göstergesidir. Bu durum, şenlikleri sadece kültürel ve inançsal bir etkinlik olmaktan çıkıp, turizm ve eğlence sektörünün bir ürünü haline getirmektedir. Fotoğraf kareleri için giyilen kıyafetler, sahnelenmiş danslar ve geçici neşeyle dolu meydanlar… Her şey "o an" için oradadır, sonra dağılır gider.
Roman kadınlar, gelinlikleriyle nehre girerken bir geleneği yaşatmanın ötesinde, seyirlik bir gösterinin parçası ve nesnesi hâline gelir. Bir günlüğüne “Roman gibi” giyinip dans eden, göbek atan, sosyal medyada paylaşım yapan kalabalıklar için Kakava yalnızca renkli bir deneyimdir.
Dans ettik, dilek diledik, ateşin etrafında döndük… Peki, ev sahipleriyle gerçekten tanıştık mı?
Kutlamalara katılanlar için Roman kültürü çoğu zaman yalnızca rengarenk kıyafetler, müzik ve dansla sınırlıdır. Kakava/Hıdırellez gibi kadim gelenekler, birçok kişi tarafından "bir günlüğüne göbek atılacak bir şenlik" olarak algılanır.
Bu etkinliklerde katılımcılar, Romanlara özgü kıyafetler giyer, onların müzikleriyle dans eder ve sadece "renkli kareler" için sahneye çıkar. Birçok insan için bu kutlamalar, sosyal medyada paylaşılacak anlardan ibarettir. Farklı hissetmenin geçici bir yolu olarak görülür.
O gün Romanlar gibi giyinen, dans eden ve delicesine eğlenenlerle, Kakava/Hıdırellez bir tüketim nesnesine dönüşür ve ticarileşir. Birçok kişi, Roman mahallesine sadece bir günlüğüne eğlenmek için gelir, ancak bu kalabalıklar gerçek yaşamla bağ kurmaz. Gözler sadece sahneye ve müziğe odaklanır. Katılımcılar, çok kısa süreli bir eğlencenin parçası olurken, ne yazık ki bu kültürün derinliklerine inmeyi ihmal eder.
Danslar biter, eğlenceler sona erer, ışıklar söner ve sosyal medyadaki hikâyeler hızla........
© Bianet
