Demirtaş neden serbest bırakılmalı?
Türkiye’de özellikle Gezi sürecinden sonra siyasal rejim, Levitsky ve Way’in kavramsallaştırdığı biçimiyle “rekabetçi otoriterlikten” giderek “çıplak otoriterliğe” evrildi.
Steven Levitsky ve Lucan A. Way’in geliştirdiği “rekabetçi otoriterlik” kavramı, tam otoriter olmayan ama gerçek anlamda da demokratik sayılmayan rejimleri tanımlamak için kullanılır. Bu tür rejimlerde seçimler, muhalefet ve medya biçimsel olarak vardır, ancak iktidar, bu mekanizmaları eşit olmayan koşullar, devlet kaynaklarının partizan kullanımı ve yargı-bürokrasi kontrolü yoluyla sürekli olarak kendi lehine çevirir.
Dolayısıyla “rekabetçi otoriterlikten çıplak otoriterliğe geçiş” ifadesi, bu biçimsel rekabetin artık tamamen ortadan kalktığı; yani seçimlerin, muhalefetin ve yargının yalnızca simgesel düzeyde var olup, fiilen iktidarın mutlak kontrolüne girdiği aşamayı anlatır.
Bu dönüşümün en kritik kırılma noktalarından biri, 7 Haziran 2015 seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) elde ettiği tarihsel başarıdır. O gün Selahattin Demirtaş – Yüksekdağ eş başkanlığında HDP’nin temsil ettiği siyasal çizgi, Cumhuriyet tarihi boyunca birbirinden yalıtılmış toplumsal kesimleri ilk kez ortak bir demokratik tahayyül etrafında buluşturmuş; bu durum mevcut iktidarın siyasal stratejisini doğrudan tehdit eden bir toplumsal dinamizm yaratmıştır.
Siyasi iktidar sistemi daha da merkezileştirip otoriter kılmak için, hatta sandık olayını bile kendisince çeşitli oyunlar ile etkisiz kılma çalışmaları yürütürken 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde Demirtaş ve Yüksekdağ’ın eş başkanlığındaki HDP Türkiye'de çok daha başka bir politik atmosferin oluşmasına sebep oldu. Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren ayrı kompartımanlara ayrılan toplumsal gruplar birlikte konuşmaya ve tartışmaya başlamış; Türkiye'deki toplumsal sorunları bizler tartışarak çözebiliriz iyimserliği görünür olmaya başlamıştı.
Türkiye'deki toplumsal vicdan/akıl ile, bütün farklılıklar ile bir arada konuşmak, toplumsal meselelere çözüm bulmak mümkündür noktasına gelmişken. O günün gecesinde Erdoğan'ın bir bakanı; " Siz bundan sonra ancak barışın filmini çekersiniz," diyerek adete toplumsal uzlaşıya savaş açmıştı. Demirtaş’ın siyaseti farklılar ile bir arada olmayı öncelleyen, her kesim ile temel ilkeler ekseninde konuşabilen, tebessüm edebilen bir siyasi anlayıştı. Bütün farklılıklar ile bir aradalığa, mutluluğa, huzura işaret ediyordu. Elbette bütün bunları Demirtaş ile açıklamak eksik kalacak, HDP siyasetinin yüklendiği misyon ve bu siyasete emek/güç katan bütün öznelerde bu iyimserlik ve kucaklama hali vardı.
İktidarda olmamın temel çalışma/çatışma motivasyonun her zaman iktidarda kalmaya ayarlı olduğu Türkiye’de toplumun bütün zorluklara ve sorunlara rağmen hayata mutlu bakması tehlikeliydi. Evet mutluluk bulaşıcıdır.
Bu mutluluk toplumun bütün kesimleri ile buluştuğu an hat bildirme üzerinden ayrıştıran, çatıştıran ve bu çatışam üzerinde, korku siyaseti üzerinden iktidar devşiren bir iktidarın işi çok zor olacaktı. Bu sebeple olsa gerek ‘başka bir hayat’ın neşe ile görünür olduğu 7 Haziran 2015 gecesi bir araya gelmiş bütün toplum hedef tahtasına kondu. Olmayan demokratik temayül ve uygulamalar, yasalar tamamen buz dolabın dondurucuna kaldırıldı.
Bundan tam on yıl önce, 19 Nisan 2016 tarihinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan; "Çözüm sürecini buzdolabına koyduk, şimdi operasyon zamanı" dedi. "Geldiğimiz nokta ortada. Çok kayıplar verdik. 40 bini aşkın insanımız 35 yıldır terörün kurbanı oldu.
Önce demokratik açılım dedik, milli birlik kardeşlik ve çözüm süreci dedik olmadı. Hepsi bir yana, çözüm sürecini de buzdolabına koyduk. Şimdi operasyonlar dönemi. Bu dönemde bu iş bitecek” açıklaması ile Türkiye bir kez daha derin bir karanlığa çekilmeye başladı. Bu karanlık tablo başlarken, silahlar yeniden kuşanılırken Demirtaş yurttışındadır. Bu kaos ortamında “dönecek mi?”, “dönmeyecek mi?” tartışmaları devam ederken Demirtaş döner ve bir yakın arkadaşına o zaman “ben on yıl yatarım” der.
Bir kaç ay sonra gözaltına alınan Demirtaş, 4 Kasım 2016 tarihinde tutuklanarak Edirne Cezaevine konulur. Türkiye'de demokrasi ve özgürlük mucadelesine dahil olan her bireyin, “günün birisinde gelip beni de bulur” dediği bu tutsaklıktan bu tarafa dokuz yıl geçti. O gün “çözüm sürecini de buzdolabına koyduk, şimdi operasyon zamanı” dır diyen Erdoğan’ı; "Millete ve memlekete hizmet yolunda hepimiz biriz, beraberiz. Büyük ve güçlü Türkiye ülküsüne giden yolda hepimiz biriz, beraberiz," açıklamasına ne getirdi? “Bu dönemde bu iş bitecek” diyen bu açıklamada neler bitti de, 1 Ekim 2024 tarihinden bu tarafa bizler başka şeyler konuşmaya başladık.
Aynı konuşmasında Erdoğan;” Aynı şekilde, bu 1 yıllık süreçte, yapıcı duruş ve çabalarıyla Türkiye'nin terörden arındırılması yolunda önemli katkılar vermiş olan DEM Parti heyetine ve yönetimine de şükranlarımı sunuyorum.
Son nefesine kadar terör duvarının yıkılması, ülkemizin her karışında barış ve kardeşliğin egemen olması için ter döken İstanbul Milletvekili Sayın Sırrı Süreyya Önder'i de burada rahmetle anıyorum" dedi.
Sırrı Süreyya Önder mücadelesinde Demirtaş’ın en yakın yol arkadaşlarından biriydi. Hepimiz buna inandık, Önder hayatının baharında siyasete dahil oldu, umutluydu elbette siyasete çok erken yaşlarda başlarken.
Yaşadığı ülkenin sosyalist değerler ile özgürlşeceğine olan inancı ile mücadeleye katıldı. Ancak ömrünün son yüz metresinde Sırrı partili/aktif siyasete karışmasaydı hala aramızda kitaplarını imzalıyor, setten sete filmlerini çekiyor, festival festival Anadolu ve Mezopotamya da çocuklara ücretsiz açık sinema........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein
John Nosta