menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Dayanışmanın müzik cephesi: Dünyadan “Filistin’e özgürlük” şarkıları

24 0
23.08.2025

İsrail’in Filistin’de yürüttüğü soykırım karşısında pek çok hükümet sessizliğe veya suç ortaklığına gömülürken, dünyanın dört bir yanından sanatçılar dilleri ve müzik türlerini aşan bir dayanışmayla seslerini yükseltiyor. Bu dayanışma farklı biçimlerde kendini gösteriyor: Bob Vylan ve Kneecap gibi isimler konser sahnelerini Filistin bayrakları ve sloganlarla birer eylem alanına çevirirken, sayısız sanatçı da öfkesini, yasını ve umudunu yeni şarkılarla ifade ediyor.

Bu şarkıların her biri, bu küresel direnişin farklı bir yüzünü temsil ediyor. Kimi zaman Macklemore gibi ana akım bir isim aracılığıyla Batı medyasının ve hükümetlerinin ikiyüzlülüğünü ifşa eden bir manifestoya dönüşüyorlar. Kimi zaman da Almanya’dan PTK’nin dizelerinde olduğu gibi, bir ülkenin kendi tarihsel suçlarıyla acımasızca yüzleşmesine tanıklık ediyoruz. Bu eserler, Lowkey’in yaptığı gibi doğrudan eyleme çağrı yapıyor, İrlandalı annelerin sesinde olduğu gibi tarihsel acılar arasında güçlü bağlar kuruyor ya da Marwán’ın “ninni”sinde olduğu gibi enkaz altındaki bir çocuğa umut fısıldıyor. Bu derleme, işte bu küresel müzik cephesinin bir anlık fotoğrafı; öfkeyi, yası, umudu ve sarsılmaz bir adalet arzusunu notalara dökenlerin tanıklığı olma hedefi taşıyor.

“TikTok’u yasaklayabilir, bizi algoritmanın dışına atabilirsiniz
Ama artık çok geç, hakikati gördük, şahit olduk
Molozları, binaları, anneleri ve çocukları gördük
Ve öldürdüğün tüm insanları ve sonra bunu nasıl döndürdüğünü
Savunma hakkını kim alır, direnme hakkını kim alır?”

Amerikalı rapçi Macklemore’un şarkısı, yayımlandığı andan itibaren küresel bir dayanışma marşına dönüştü. Şarkı, adını Columbia Üniversitesi’nde öğrenciler tarafından işgal edilen ve Gazze’de İsrail güçlerince öldürülen 6 yaşındaki Hind Rajab’ın anısına “Hind’s Hall” olarak yeniden isimlendirilen Hamilton Hall’dan alıyor. Macklemore, dönemin ABD Başkanı Biden’ı doğrudan eleştiren, müzik endüstrisinin sessizliğine isyan eden ve geliri tamamen Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı’na (UNRWA) bağışlanan bu tavizsiz şarkıyla büyük bir etki yarattı.

İlk şarkının büyük ses getirmesinin ardından Macklemore, Filistinli sanatçılarla işbirliği yaparak “Hind’s Hall 2”yi yayımladı.

Bu devam şarkısında, Filistinli rapçi MC Abdul ve Filistin asıllı Amerikalı yazar ve komedyen Amer Zahr gibi isimler yer aldı. Bu proje, dayanışma mesajını bir adım öteye taşıyarak, mücadelenin sesini doğrudan Filistinli sanatçıların kendi ifadeleriyle duyurmayı amaçlıyordu.

“Filistin’de özgürlük
Yıllardır ayakta
Zamana karşı
Ve insanlıktan geriye ne kaldıysa
Seninle birlikte savaşıyor
Güçlülere karşı”

Yunanistan’ın politik hip-hop sahnesinin bilinen gruplarından, bizim de daha önce üretimlerine dair konuştuğumuz Κοινοί Θνητοί, bu şarkılarında genel bir direniş temasının çok ötesine geçiyor.

Şarkı, “insanın kalbindeki insanın öldüğü” tespitiyle başlıyor ve bu çöküşü; medyanın yarattığı duyarsızlığa (“beynimiz reklam arası veriyor”), Batı ve NATO’nun saldırganlığına ve doğrudan “katil İsrail” olarak tanımladığı şiddete bağlıyor. Yaşananlar, zulmü yaşayan bir Filistinlinin ağzından “80 yıldır sivil bir kaçak” olma, “kendi toprağında yabancı hissetme” ve “bir şeride hapsedilme” gibi sözlerle aktarılıyor. Tüm bu umutsuzluğun ortasında ise nakarat, evrensel bir dayanışma çağrısına dönüşüyor:

“Filistin’e Özgürlük!” ve “Yaşasın Filistin ve Özgürlük!” nidaları, geriye kalanların güçlülerin karşısında verdiği mücadelenin simgesi hâline geliyor. Grup, şarkıyı yalnızca bir ağıt olarak bırakmıyor ve “Eğer biz yapmazsak kim yapacak?” sorusuyla dinleyiciyi kolektif sorumluluk almaya ve harekete geçmeye davet ediyor.

“Beni tutuklayabilirler, dövebilirler
Hatta aç bırakabilirler
Ama fikrimi değiştirmeyeceğim
Gazze’den ayrılmıyorum Gazze’den ayrılmıyorum”

Brezilya’nın köklü sol ve anti-emperyalist müzik geleneğini günümüze taşıyan Canto Geral ve Terravante, Filistin’le dayanışmayı iki farklı ama birbirini tamamlayan perspektifle ele alıyor. Şarkılardan ilki olan “Viva a Palestina” (Çok Yaşa Filistin), Filistinli müzisyen George Totari ve Kofia grubunun 1970’lerde İsveç’te bestelediği kült marş “Leve Palestina”nın coşkulu bir Portekizce uyarlaması.

Diğer şarkıları “Exemplo Palestino” (Filistin Örneği) ise Filistin halkının mücadelesini yalnızca desteklenecek bir dava olarak değil, aynı zamanda tüm ezilen halklar için bir direniş, kararlılık ve ilham “örneği” olarak konumlandırıyor. Bir direniş marşının, bestelendikten yaklaşık 50 yıl sonra, bambaşka bir coğrafyada ve dilde yeniden hayat bulması, “Filistin Örneği” başlığıyla birleştiğinde, enternasyonalist dayanışmanın coğrafya, nesil ve sınır tanımayan gücünü çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.

“Derste konu Shoa’ydı (Holokost), ama ne yazık ki asla Nakba değildi
Acıyı nasıl ölçüp karşılaştırırsın ki, imkânsız
Ben ikisini de akıl almaz buluyorum, ama görünüşe göre
Kalplerinizde ikisi için de yeterince yer yok”

Alman rap sanatçısı PTK’nin “Wahnsinn” (Çılgınlık) adlı şarkısı, Filistin’de yaşananlar üzerinden Almanya”nın toplumsal ve politik “çılgınlığını” teşhis eden, acımasızca dürüst bir iç döküş.

PTK, şarkıda bir yanda “roketler çadırları vurup çocukların kafasını koparırken” Almanya’nın talk show’larda “kaç sivil ölümünden sonra bunun bir savaş suçu sayılacağını” tartıştığını ve dünyanın geri kalanının “patlamış mısır alıp izlediğini” söyleyerek medyanın ve toplumun duyarsızlığını hedef alıyor.

Sanatçı, “Bir halk için özgürlük isterken Yahudilerden nefret etmemek aslında çok normal, ama Almanya’da bunu ayrıca belirtmek zorundasın” dizeleriyle ülkesindeki boğucu tartışma ortamını özetliyor.

“Ve güçlüler seni devirmek isteyeni destekliyor
Füze yağmurları sanki seni haritadan silmek istiyormuş gibi
Kafeste doğan çocuk
Enkaz altında yok olacak
Ama medya her şeyin yolunda olduğunu söyleyecek
Kafeste doğan çocuk
Enkaz altında yok olacak
Medya her şeyin yolunda olduğunu söyleyecek”

Fransa’da banliyölerden yükselen politik rap’in en güçlü seslerinden Keny Arkana, “Gaza” adlı şarkısıyla sessizliği yırtıp atıyor. Arkana, şarkının merkezine koyduğu “kafeste doğan çocuğun enkaz altında yok olacağı, ancak medyanın bunun önemli olmadığını söyleyeceği” şeklindeki sarsıcı tekrarla, Batı medyasının kayıtsızlığını ve olayları normalleştirmesini hedef alıyor.

Arkana, yaşananları “savaş” olarak adlandıran medya anlatısını reddederek, “bir orduya karşı bir halk, bu bir soykırımdır” dizesiyle durumu net bir şekilde tanımlamaktan çekinmiyor. Şarkı, bu ham öfkesiyle sadece bir durumu değil, “anlatıya kadar işleyen bir adaletsizliği” ve dünyanın gözleri önünde işlenen suça ortak olan sessizliği mahkûm ediyor.

“Nehirden denize
Filistin özgür olacak
Nehirden denize
Özgür, özgür, özgür, özgür”

Lowkey’in “Palestine Will Never Die” adlı şarkısı “Nehirden denize, Filistin özgür olacak” sloganıyla açılırken, dinleyiciyi yaşananların en çıplak gerçekliğiyle yüzleştiriyor. Lowkey, olayları “savaş değil, sistematik bir soykırım” olarak nitelendirip İsrail’i açıkça “terör devleti” olarak tanımlarken, suç ortaklığına da dikkat çekiyor; Batı hükümetlerine “Bu bombalar burada üretildi” dizesiyle seslenerek kendi ülkesinin sorumluluğunu vurguluyor.

Ancak Lowkey, sadece........

© Bianet