menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Doğadır asıl ev sahibi, biz misafiriyiz yeryüzünün: Büyük Uyku

9 6
01.05.2025

-Sana kötü bir haberim var.

Yüzü düşmüş bir halde yanıma geldi, hassas karnım olduğunu bildiği şeyleri söylemekte hep zorlanıyordu.

-Şu… Anneannenin çiçeği… Ölmüş.

İçimdeki endişe kabarcıklarına temas eden bu cümleye karşı kararlı bir yanıt çıktı dudaklarımdan.

-Ölmedi o, soğukta kalınca şoka girdi. Uykuda. İçimden devam ettim, baharda yeniden açacak, bak gör.

Beton arasından fışkıran yoncaları bilirsiniz, ya da yanına dikilen binanın gölgesinden kaçıp dallarını güneşe doğru uzatarak form değiştiren şehirli ağaçları. Işık hızıyla değişen iklim koşullarına rağmen ama soluk ama koyulaşan renkleriyle her bahar açan, illa ki açan çiçekleri… Doğa akıllıdır, hayatta kalmanın bir yolunu bulur. Değişir, dönüşür ve günün sonunda kendini kurtarır.

Günışığı Kitaplığı’nın yeni çıkanlarından Büyük Uyku, ağaçların değişen çevre koşullarına, hayatlarını riske atan değişimlere karşı topyekûn isyanını, türdeşleriyle yaptığı sessiz anlaşmasını anlatıyor. Sabri Safiye’nin yarattığı o küçük şehirdeki ormana giden patikaya bir adım atın ve işte sizi derinlikli bir macera bekliyor.

Nergis’in bir derdi var, ağaçların ona söylediği gizli bir sır. Ağaçların, diyor, bir planı var. Şehre yeni gelen Kerem ise her şeyden habersiz. Önce ormanlık alanı, bazı yabani otların adını, doğanın dilini ve yavaş yavaş insanların çevreye verdiği zararı keşfediyor. Nergis’e yardıma koştuğunda aklındaki soru çok tanıdık geliyor: “Geç kalmadım, değil mi?”

Dünyanın Bütün Ağaçları, Birleşin!

Her sene daha da belirgin hissedilen iklim krizi, yarınlar yokmuşçasına devam eden doğa tahribatı… Bunlar karşısında varlığını sürdürmek isteyen doğa, hiç denenmemiş bir şey yapsa? Mesela dünya üzerindeki tüm bitkiler ortak bir kararla uykuya dalsa? İşte Büyük Uyku, bu ihtimalle baş başa bırakıyor bizi.

Bazı mahallelere neden girmek istemez insan? Ya da iyi olduğu zamanları bildiği bir hastanın son günlerini görmekten neden kaçınır? Aynı sebep yatar altta: “kim bilir ne hale geldi?” korkusu. Eskisi gibiliği, o tanıdık aynılığı görememe endişesi sarar. Kaçar insan. Ya da çoktandır içinde yaşıyorsa bu dönme dolabın, kaçamaz, alışır. Doğada yaratılan tahribatın sonuçlarıyla yüzleşmekten de benzer şekilde kaçmıyor muyuz? veya “ben ne yapabilirim ki?” cümlesine sığınıp alışmayı seçmiyor muyuz? Oysa biz bu yeryüzünde olsak da olmasak da doğa bir yolunu buluyor. İnsanın lütfuyla yeşermiyor ağaç, oysa insan ağaca borçlu aldığı nefesi. Ev sahibi değiliz yani. Hiç olmadık. Neyse ki Büyük Uyku gibi kitaplar yeniden hatırlatıyor bize kim olduğumuzu ve istersek nasıl olabileceğimizi.

Kitabın sonuna geldiğimde içimdeki “bir ağaç gövdesine de ben dokunsam” düşüncesi her şeyin üstüne çıktı. Kendimi yol kenarında durup gençten bir ağacın cılız gövdesine elimi dayamış halde buldum. “Güzelsin,” dedim, “köklerinde, dallarında, yapraklarında yaşam var. Ne olursa olsun canlılık halini koruyorsun, belki de ben bunun önemini, hatırlayamayacağım kadar eski bir zamanda, senden öğrendim. Bana öğrettiklerinin hakkını vereceğim.”

Bu hikâye, toprağımızdaki sarsıntılara, başımızdaki fırtınaya, hatta acı kayıplarımıza rağmen değişerek, dönüşerek, direnerek yaşamı sürdürmeye devam edenlere.

Bize rağmen bildiğini okuyan sevgili dik başlı doğaya. Ve bu bahar yemyeşil yapraklarıyla bana tekrar gülümseyen anneannemin çiçeğine. İyi okumalar herkese. Yaşasın çocuk kitapları.

(ÇYKP/EMK)

Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başlayan protestoları takip etmek için geldiği Türkiye’de tutuklanan İsveç gazetesi Dagens ETC’nin dış haber muhabiri Joakim Medin, bugün hakkında ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ ettiği iddiasıyla açılan davada hakim karşısına çıktı.

Ankara 79. Asliye Ceza........

© Bianet