Sağlamcı dünyada sıradan bir hafta
Sağlamcı dünyada engellilere sıradan bir zaman geçirme hakkı yok. Görünüşte eşit, pratikte ayrımcı ve günlük işlerde bariyerlerden oluşan bir hayat döngüsü. Sıkıştırıldığımız “özel” insan kalıbında hareket etmeye çalışırken duvarları esnetmek ekstra bir çaba istiyor. Zira sağlamcılık, karşımıza tek bir şekilde çıkmıyor.
Bazen insanların kafasındaki sakat profiline uygun olmayanların sakatlığı sorgulanır, bazen de en temel hakkınızı kullanmanız kotalara takılır. Nasıl mı? Sabah işe geç kalmak gibi. Bu şekliyle zihinlerde netleşmemiş olabilir ayrıntılandıralım. Hem de yepyeni bir örnekle. Özellikle Ankara’da çoğu insanın yakından tanıdığı sakat aktivist ve dostum Fedakar Özdemir, her sabah olduğu gibi işe gitmek için otobüs bekliyor. “Ne var bunda? Milyonlarca emekçinin her gün yaşadığı süreç,” denilebilir. Mevzu da bundan sonra başlıyor zaten. Otobüs geliyor ve durakta bekleyenler biniyor. Bir kişi hariç. Şoför Fedakar’a onu alamayacağını söylüyor. Gerekçe: “Güvenlik” bahanesiyle yalnızca tek tekerlekli sandalyeli yolcu alınabilmesi kuralı.
Önce bir şeyin altını çizmek isterim. Böyle ayrımcı kurallar olmasa bile otobüs şoförleri durup dururken, engelli yolcu binerken problem çıkarabiliyorlar. Hiçbir yerde hiçbir haksızlığa ses çıkarmasalar da engellilerin serbest geçiş kartı kullanması üzerinden sağlamcı nefretlerini kusabiliyorlar. Gelelim bu kurala. Bir araca tek bir tekerlekli sandalye alınması kuralı sakat yolcuyu bağlamaz. Kapsayıcı bir yöntem bulunmalı, ki bu yetkililerin görevi. Herkes eşit ve erişilebilir bir şekilde toplu taşıma araçlarını kullanabilmeli. “Bu işte bir sakatlık var” yazmış Fedakar. Belki uğradığı haksızlığı böyle dillendirmesi okuyanları tebessüm ettirmiştir; ama o cümle de vurgulanan bu işte kocaman bir ayrımcılığın olduğu. İşine gideceksin ama gidemiyorsun. Niye? Yetkililer kapsayıcılığı gözetmek istemiyor diye.
Bir de sakat olduğunu gereksiz yere kanıtlama dayatması var. Her yerde bununla karşılaşıyoruz. Demek ki toplum, zihninde yarattığı o “özel” insan mertebesini o kadar kıymetli görüyor ki ona ulaşmak için insanların hile yapacağını düşünüyor. Bir dönem sağlamcılığa karşı bilinç oluşturmaya çalışan otistik özne aktivistler bu davranışa çok maruz bırakılıyordu. Sosyal medyada canı sıkılan “raporunu göster” diyordu onlara. Benzer bir durum da cam kemik hastası Elif Gamze Bozo arkadaşımızın başına geldi. Uçakta engellilere ayrılması gereken ön koltukların parayla satıldığını söyleyen Elif bu duruma itiraz ediyor. Tartışma sonucunda Elif’ten Sağlık Raporu isteniyor. Hukukçu ve engelli aktivist olan arkadaşımız, yönetmeliği adı gibi bildiği ve uçuşa uygun raporunun kendisinden istenemeyeceğini ifade ettiği halde bu konuda ısrarcı olunuyor. Çünkü sağlamcılık bunu gerektirir. Engelli birisi, alanında ne kadar yetkin olursa olsun karşısındaki “haklıdır.” Konuya dair hiçbir bilgisi olmamasına rağmen. Çünkü kendisini her koşulda daha üstün görür.
Bu haftayı da bu “güzide” ayrımcılık örnekleriyle şenlendirdik. Bakalım, haftaya ne olacak? Sıradan günlük rutinimiz nasıl bir ayrımcılık pratiğine dönüşecek ve gereksiz yere ne kadar yıpratılacağız? Neyse, biz şerbetliyiz. Bu tür engellemelere ve erişilebilirlik sorunlarına pabuç bırakacak değiliz. Her gün ayrımcılık kendini güncellese de, bizim mücadele bilincimiz de güncelleniyor ve kazanan biz olacağız. Yeter ki karamsarlığa düşmeyelim. (BS/TY)
Çocuk edebiyatı sadece çocukların hayal dünyasını değil, toplumsal duyarlılıklarını da besleyen güçlü bir alan. Bu alanın üretken yazarlarından Özge Bahar Sunar, kitaplarında engellilik temsili üzerine geliştirdiği özenli yaklaşımıyla dikkat çekiyor.
Hem çocuklara hem yetişkinlere seslenen metinleri, dayanışma ve umut duygularını merkezine alıyor. Sunar ile engellilik anlatılarının çocuk edebiyatındaki önemine dair konuştuk.
Uluslararası alanda özel seçkilere girmiş olanlarla birlikte çocuk edebiyatına farklı temalarla katkı sunduğunuz pek çok kitabınız var. Farklılıklar, kapsayıcılık, empati, hayal gücü ve dayanışma ilk aklıma gelenler. Peki engellilik teması sizin için nasıl bir çıkış noktası oldu?
Yaşadığımız sistem en ufak farklılıkları bile tolere etmekten uzak, empati yoksunu ve maddiyata dayalı bir yaşam sunuyor. Sistemin zihin kapasitesi öylesine düşük ki çeşitliliğin gücünü, farklılıkların zenginliğini anlayamıyor. Bu duruma içten içe öfkeliyim. Kardeşim çok küçükken, anaokulunda ölümcül hastalığı olan bir arkadaşı vardı. Çocuk hareket edemiyor, konuşamıyor, yalnızca gözleriyle iletişim kurabiliyordu. Buna rağmen her sabah okula geliyor, onun için hazırlanmış özel bir yatakta diğer çocuklarla etkileşim halinde gününü geçiriyordu. Bu sayede okulun tüm çalışanları, öğrencileri ve biz aileler iletişimin kelimeler olmadan da kurulabileceğini öğrendik. O çocuğa güzel bir şeyler hissettirme çabası tüm çocukları daha vicdanlı ve şefkatli düşünmeye itti. Maalesef çocuk birkaç ay sonra vefat etti. Hep beraber yas tuttuk. Engellilik hakkında yazmamı tetikleyen şey belki de o zamandan kalan o güçlü duygulardır.
Çocuk edebiyatında engelli karakterler çoğu zaman ya aşırı idealize ediliyor ya da tamamen görünmez........© Bianet





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon